Ana sayfa » Güncel » HALUK ŞAHİN: “BODRUMLU OLMAK YA DA OLMAMAK: DELİ EDER İNSANI BU BODRUM!…”

HALUK ŞAHİN: “BODRUMLU OLMAK YA DA OLMAMAK: DELİ EDER İNSANI BU BODRUM!…”

Yazar Erdinç Şahin
0 Yorum

Geçen haftanın son üç gününü Bodrum’da geçirdim. Başta maestro Can Çinte, bizim adalılar dünyanın herhangi bir yerinde bir müzik ve sirtaki festivali düzenlediklerinde beni de çağırıyor, “halk danslarının niçin kır çiçeklerine benzediğine dair” bir konuşma yaptırıyor ve şiir okutuyorlar. Hep de güzel yerlere gidiyorlar. Şikayetçi değilim.

Bu kez de Bodrum’daydılar. Hem gelen grupların sirtaki ve zeybek danslarını seyrettim, hem dünyanın başta gelen zeybekiko dansçılarından Stavros Kalamatianos ile dost oldum, hem de yıllardır görmediğim duble meslektaşım (gazeteci ve akademisyen) Esra Arsan’ı gördüm ve Bodrumla ilgili kitabını alıp okudum.

BODRUM’A GELENLER VE TERK EDENLER…

Kadıköylü Esra artık katlanamadığı İstanbul’u terk etti, 10 yılı aşkın bir süredir Bodrum’da yaşıyor. Son kitabında bu 10 yıllık deneyimin sosyo-psikolojik ve sınıfsal analizini yapmış. Kitabın adı da olan biteni özetliyor:

“Goca Bodrum’dan Küçük İstanbul’a”.

Bodrum’a göç etmek isteyenlere de Bodrum’u terk etmeyi düşünenlere de tavsiye ederim. Esra, gözlemleri keskin, kalemi sivri, dobra bir yazardır, okuduklarında her iki kesimin de kafası netleşecektir.

Deniz ve Bodrum düşkünü ağabeyim Selçuk, 60 yaşına gelince emekli olmayı ve Bodrum’a yerleşmeyi kafasına koymuş ve 2000 yılında hayallerini gerçekleştirmişti. Hala orada. Benim de önüme oraya yerleşmem için birçok fırsat çıktı. Ama ben, ta 1980’lerden beri Ege’nin kuzeyinde iğde kokulu küçük bir adayla nişanlıydım ve onun üzerine begonvil koklamak yapabileceğim bir şey değildi!

Yo, Bodrum konusunda kalbimin boş olduğunu iddia edecek değilim. İlk kez 1966 yazında nüfusu 10 binin altında olan mavi-beyaz “cennet”e gelmiş, ünlü Hürriyet ve İstiklal tekneleriyle Gökova’da mavi yolculuk yapmıştım.

Kazancakis’in Zorba’ya söylettiği o sözün ne anlama geldiğini de o sırada anlamıştım:

“Ölmeden önce Ege denizinde yelken açacak kadar talihli olan kişi ne kadar mutludur!”

Birçok kez Tanrı’nın talihli kulları arasına girdiğimi söyleyebilirim! Ege’ye açılmak yaşama bakışımın ana öğelerinden biridir.

BODRUMLAŞMAK…

Ancak şunu da itiraf edeyim: Yıllar boyunca Bozcaadalılar olarak biz Bodrum’a hep ders alınması gereken bir kötü örnek olarak baktık. “Aman, Bodrumlaşmayalım!” dedik!

Aslında bir kötü örneğimiz daha vardı: Avşa adası. 50-60 yıl öncenin masum bağcılık-şarapçılık adası, amansızca betonlaşmanın bedelini sıradanlaşarak ve tılsımını yitirerek ödemişti.

Biz de mimari üslubumuzu kaybetmekten çok korkuyorduk. Bu konuda bir ölçüde başarılı olduk. Aynı şeyi Bodrum için de söyleyebiliriz. Betonun saldırılarına rağmen üslubunu koruyor. Yani, hala kendisine benziyor.

Esra kitabında Bodrum’u Bodrum olmaktan çıkartmak için çırpınan açgözlü sekülerler ile modern dinbaz tamahkarların marifetlerini uzun uzun anlatıyor. Ayıptır, günahtır!

ALINACAK DERSLER…

Kentlerimizi korumak için bizim Bodrumlulardan, Bodrumluların biz Bozcaadalılardan öğreneceği çok şey var.

Bodrum’u kötü örnek yapan olgular arasında aşırı kalabalık, pahalılık ve gürültü de vardı. Artık bu açıdan Bodrum ve Bozcaada yaz aylarında birbirine benziyor. Aslında ikimiz de çağımızın menhus hastalığı ‘aşırı turizm’e yakalanmış durumdayız.

Bu açıdan biz adalılar biraz daha şanslıyız, eğer açgözlü GESTAŞ ve sabırsız esnaf izin verirse adaya giriş çıkışı gemiler üzerinden kısmen denetleyebiliriz.

Bodrum’un işi daha zor.

O zaman dolaylı denetimler devreye giriyor. Aşırı kalabalık, pahalılık ve gürültüden kaçanlar hemen karşıdaki Yunan adalarına yelken açıyorlar.

Bence gayet mantıklı. Benim bu konuda öteden beri yazdıklarımı okumuş olanlar bilirler: Ben Ege’nin iki yakası arasındaki kopukluğun tarihsel ve ekonomik anlamda sürdürülemez olduğunu savunurum. İki yaka eninde sonunda gene bir araya gelecek! Bunun ille işgalle, siyasi birleşmeyle olması şart değil. İhtiyaç, icadın anasıdır derler. Yunanlıların geçen yaz adalara geleceklere vizeyi kaldırması bu yönde atılmış bir adım olarak görülebilir. Yakında bu yakadan işçi aramaya da başlayacaklardır. Biz de aşçı ve garson alabiliriz!

AKDENİZLİLEŞMEK…

Gene sadık okurlarım hatırlayacaklardır: Bence Türkiye’nin son 70 yıl içinde geçirdiği en köklü sosyokültürel değişim ne İslamileşmedir, ne demokratikleşmedir, ne de Ortadoğululaşmadır.

Akdenizlileşmedir!

Avrupa tarafından dışlanan ve Ortadoğululara içi ısınmayan yeni Türkler Akdeniz tarzı hayatı seviyorlar. Almanya’da yaşasalar da emekliliklerini Ege sahillerinde küçük bir kasabada geçirmek istiyorlar. Orada kimse onlara “Sen bizden değilsin!” demiyor.

Ve bence Bodrum, tüm günahları ve sevaplarıyla, Akdenizlileşen Türkiye’nin vitrini ve müzesidir. Oraya göç etmeyi ya da katlanamayıp terk etmeyi planlayın planlamayın, Bodrum hepimizindir!

Hepimiz Bodrumluyuz!

Oh, iyi ki Bodrum’a gitmişim.

Aylardan Nisandı, hava güzeldi, gelincikler açmıştı, sokaklar tenhaydı; Bodrum insanı deli edecek kadar güzeldi!…

İlginizi Çekebilecek Yazılar

Yorum Bırakın

Captcha Plus loading...

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

© 2015 – 2025 | Kuzeyegehaber.com