KUZEYEGEHABER-Hepimizin gözle görülmeyecek kadar düşük seviyelerde bile olsa kendi biyolüminesansımız var. Günün hangi saatlerinde daha fazla görünmez bir ışık yayıyoruz ve bunu görmek nasıl mümkün?.
Ateş böceklerinden deniz canlılarına kadar bazı canlıların savunma mekanizması veya iletişim aracı olarak ışık yaydığını hepimiz biliyoruz. Ancak insanların da benzer bir ışık yaydığı birçoğumuz için yeni bir bilgi.
Peki bu ışık nereden geliyor? Biyolojik parıltı, vücudumuzdaki hücresel metabolik işlemlerin yan ürünü olarak ortaya çıkıyor. Her nefes alışımızda, her hücre yenilenmesinde ortaya çıkan kimyasal reaksiyonlar, düşük seviyede de olsa enerji açığa çıkarıyor.
Enerji de fotonlara yani ışığın temel birimlerine dönüşüyor. Gözle göremiyoruz çünkü çıplak gözlerimizin hassasiyetinden bin kat daha düşük, zayıf bir parıltı.
E nasıl gördüler ve fark ettiler o zaman?.
Japon bilim insanlar bu ilginç gerçeği gözlemlemek için bir çalışma yaptılar. 20’li yaşlardaki beş sağlıklı erkek, üç gün boyunca her üç saatte bir sabah 10’dan akşam 10’a kadar 20 dakika boyunca ışık geçirmeyen odalarda tamamen karanlıkta kameraların önüne geçtiler. Zayıf ışığı ölçmek için ise çok hassas kameralar kullanıldı.
Çıkan sonuçlar oldukça ilginçti. İnsan bedeni gerçekten de günün farklı saatlerinde farklı yoğunluklarda ışık yayıyor. Sabah saatlerinde daha az olan ışık, öğleye doğru zirveye ulaşıyor ve akşamları yine düşüşe geçiyor.
Biyolüminesans, metabolizmanın gün içindeki doğal dalgalanmalarıyla doğru orantılı olarak değişiyor. Metabolik işlemler arttıkça ışık da daha fazla yayılıyor. Yani bedenimiz, gün boyunca kendi biyolojik ritmi doğrultusunda parıldıyor.
Ayrıca yüz, vücudun geri kalanından daha fazla parlıyordu. Bunun da yüzün vücudun geri kalanından daha fazla bronz olması ile yani güneşe daha fazla maruz kalması ile açıklanıyor. Çünkü melanin, ışık üretimini arttırabilecek floresan bileşenlere sahip.
Biyolüminesans, aynı zamanda sağlığımız hakkında da ipucu verebilir.
Sağlıklı hücreler güçlü bir şekilde ışık yayarken, stres altındaki ya da hastalıklı hücrelerde bu parıltının daha düşük olduğu gözlemleniyor. Hatta bu ışığın yoğunluğu, genel sağlık durumumuzla doğrudan ilişkili olabilir. Yani gelecekte bu parıltıdan yararlanarak insan sağlığı hakkında bilgi toplamak mümkün olabilir.
Bundan sonra birisine “Parlıyorsun!” dediğinizde aslında yalan söylemiş olmayacaksınız…
Kaynaklar: Live Science, National Geographic, Science Alert