KUZEYEGEHABER-TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda (KEFEK) Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu temsilcileri, komisyon üyelerine ‘Türkiye’nin demografik dönüşüm süreci ve nüfus politikaları’ hakkında bilgi verdi.
Komisyon Başkanı Çiğdem Erdoğan Atabek şunları söyledi:
“Sosyal ve ekonomik gelişmelerin etkisiyle hem ülkemizde hem de dünyada büyük bir demografik dönüşüm yaşanmaktadır. Bu çerçevede kadın politikalarının şekillenmesinde kadın erkek eşitliğinin uygulanmasında, Türkiye’nin demografik yapısı ve bu alanda yaşanan gelişim ve dönüşümün son derece önemli olduğunu düşünüyoruz.
Türkiye genelinde yerelde ve merkezde kadın alanında politika üretirken, plan ve programlar yaparken demografik verilerin gözetilmesinin somut ve uygulanabilir çözümlerin geliştirilmesi adına hayati öneme sahip olduğunun farkındayız. Nitekim son yıllarda Türkiye’de de doğum oranlarında dikkat çekici bir düşüş yaşanıyor. Her alanda olduğu gibi nüfus politikaları alanında da uluslararası çalışmalarla birlikte çalışmayı ve katkılarını almayı önemsiyoruz.”
UNFPA Program Koordinatörü Aysel Yüksel de şunları söyledi:
“Dünya’da da genel bir trend olarak doğurganlığın düştüğünü, insanların yavaş yavaş yaşlanmaya doğru evrildiğini görebiliyoruz. Ölüm ve doğurganlık bir süre sonra dünya genelinde birbirini yakalamaya başladı. Haliyle ölümlülüğün de azaldığı doğurganlığın da azaldığı bir dönemde artık nüfusun artış hızı azalmaya başladı. Dünyada neredeyse bütün ülkeler bu paterni devam ettiriyor. Farklı zaman aralıklarında olmakla beraber hepimiz önce yükselen bir nüfus, sonra ise azalan bir nüfusa doğru ilerliyoruz.
Dünyanın nüfusu şu aşamada 2022 yılında 8 milyar olarak hesaplandı, 2080’e kadar bu oran artmaya devam edecek. 2080 döneminde 10 milyara eriştikten sonra şu anki hesaplamalar üzerinden bu nüfusun bir süre devam etmesi bekleniyor. ‘Doğurganlığımız azalıyor fakat hala büyümeye devam ediyoruz’ diyoruz bunun da sebebi aslında doğurganlığın yüksek olduğu dönemden getirdiğimiz genç nüfusun hala orta yaş grubu olarak sürmesi. Nüfusun azalması için dolayısıyla biraz daha zamana ihtiyacımız var.”
Yüksel, Batı Avrupa ülkelerinde yaşlanma paterninin yaklaşık 200 yıl önce başladığını, dolayısıyla yaşlı bakımına ilişkin sosyal ve ekonomik koşulların oluştuğunu ve bu durumun olumsuz etkilerinden daha az etkilendiklerini anlattı. Türkiye’nin bu düşüşe çok hızlı bir zaman aralığında ulaştığını söyleyen Yüksel, “Sorun yaşlanmakta değil, ülkenin buna hazırlıklı olup olmamasında” dedi. Yüksel, “Kıta Avrupası’nda insanlar belirli bir refah seviyesine ulaştıktan sonra yaşlanmaya başladılar. Haliyle yaşlanmayla ortaya çıkacak olan sorunları absorbe edebilecek kadar zamanları ve varlıkları vardı” ifadelerini kullandı.
‘DOĞUM YAŞI 25-29 ARALIĞINA KAYDI’
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. İsmet Koç da şunları söyledi:
“Bizi en çok şaşırtan şey nüfus artış hızımızın binde 1,1 olarak açıklanması oldu. Bu gerçekten çok önemli bir düşüş. Nüfusumuz 85,4 milyon civarında. Bugünkü doğurganlık eğilimleri böyle devam ettiği takdirde nüfusumuzun 2040-2050 yıllarında 94 milyona ulaşıp orada kalacağı ve durağan bir yapıya ulaşacağı beklentisi var. Bu noktadan sonra ise nüfusumuz azalmaya başlayacak. Şu an kadın başına Türkiye’de düşen doğum sayısı 1,51 olarak açıklandı. Bu, birçok Avrupa ülkesinden daha düşük bir oran.
Batı Avrupa ülkelerinin avantajı zenginleşerek bu dönüşümü tamamlamaları oldu. Türkiye’nin ise en önemli dezavantajı henüz zenginleşmeden bu doğurganlık dönüşümünü tamamlamış olması oldu. Türkiye’de çok uzun yıllar 20- 24 yaş grubundaki kadınlar en yüksek doğurganlığa sahipti. Günümüzde bu 25- 29’a kaydı çünkü doğurganlık artık evlilik içinde erteleniyor. Eskiden doğurganlık evlendikten 18 ay sonra gelirken şimdi 24-36’ya doğru kaymaya başladı.
Önemli bir nokta; Türkiye’de ideal çocuk sayısı gerçekleşen çocuk sayısından daha yüksek. Bu aslında şunu gösteriyor, kadınlar aslında doğum yapmak istiyorlar ama doğum yapmalarının önünde bazı engeller var demektir. O engellerin ortadan kalkması durumda kadınlar doğum yapmak isteyecek durumdalar.
Türkiye artık uluslararası sınıflamalarda ‘yaşlı nüfusa sahip ülke’ konumunda. 65 yaş üzeri vatandaşlar nüfusun yüzde 10’unun üzerinde. Türkiye’de eskiden üç çocuklu aileler yaygındı, artık iki çocuklu ya da tek çocuk normunun oturmaya başladığını görüyoruz. Bazı bölgelerimizde çocuksuzluğun bir norm haline dönüşmeye başladığını görüyoruz.
Demografik fırsat penceresi yaklaşımına göre ülkelerde yaşlı nüfus henüz yüzde 15’e ulaşmamışken, çalışma çağı nüfusları da artma eğilimine devam ederken ülkelerin bu pencereye girdiği söyleniyor. Türkiye’nin 2005- 2010 döneminde bu fırsat penceresine girdiğini biliyoruz. Türkiye’nin önünde 20 yılı daha var. 2045 döneminde bu pencerenin kapanması bekleniyor. Çalışma çağı nüfusunu verimli alanlarda istihdam edebilirsek Türkiye ekonomisinin sıçrama yapması mümkün.”
Sunumların ardından soru soran milletvekilleri özellikle Türkiye’de resmi rakamlara göre 6 milyonu bulan göçmenler ile Türkiye’nin doğurganlık rakamlarının farklılığına dikkati çekerek, bunun ülke açısından nasıl bir sorun teşkil edebileceği konusuna değindi. Sorulara yanıt veren Dr. Gökhan Yıldırımkaya, şunları söyledi:
“Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun 2010 yılında ilk göç hareketi başladığında yapmış olduğu çalışmaya göre Suriyeli göçmenlerin doğurganlık oranı 5,3’tü. 2024 yılında da bu araştırma yapılırsa bu sorunun yanıtı orada saklı fakat yaptığımız ara ölçümlerde şunu gördük; 5,3, 4,1’e düştü ve arzulanan çocuk sayısı da 3,5’e doğru azalmaya başladı. Türkiye’deki sosyal yapıyla etkileşimle Suriyeli kadınların doğurganlık tercihi azaldı fakat karşılanmamış aile planlaması ihtiyaçları yüzde 21. Yani bizim bu hizmetleri sunmamız gerekiyor, Göç Sağlığı Merkezleri’nde…”
Kaynak: ANKA