Ana sayfa » Bilim-Teknoloji » Mars’a Bile Gidebilen İnsanoğlu, Okyanusların Neden Sadece %5’ini Keşfedebildi?…

Mars’a Bile Gidebilen İnsanoğlu, Okyanusların Neden Sadece %5’ini Keşfedebildi?…

Yazar: Erdinç Şahin
0 yorum

KUZEYEGEHABER-Okyanusların derinliklerinde ne tür canlılar yaşıyor, hangi gizemli coğrafyalar keşfedilmemiş ve belki de en önemlisi, bu sualtı dünyasında nasıl bir ekosistem var? İşte bu soruların yanıtları, keşfedilmemiş okyanusların derinliklerinde yatıyor ve bu bilinmezliklerle dolu dünya, merak uyandırıcı bir maceranın kapılarını aralıyor.

Her gün uzayda birtakım bilimsel çalışmalar yapılıp yeni keşifler açıklanırken neden okyanuslar bu çalışmalardan nasibi alamadı ve sadece %5’lik kısmını biliyoruz?

Bilinmeyen dünya: okyanus…

Gezegenimizdeki en büyük yaşanabilir alan olan okyanus, dünya yüzeyinin yaklaşık %70’ini kaplıyor. Dünyanın diğer yerlerinden daha fazla yaşam olan okyanusun büyüklüğünü bir düşünsenize.

Woods Hole Oşinografi Enstitüsüne göre ise okyanusta yaklaşık 332 milyon kilometreküp su var. Sadece yüzey alanı yaklaşık 360 milyon kilometrekare ve ortalama derinliği 3 bin 682 metre. Büyük sayılara karşı algımız pek gelişmiş olmasa da Dünya haritasını gözünüzün önüne getirdiğinizde bu rakamları daha iyi kavrayabilirsiniz.

Derinlik için verdiğimiz sayı, ortalamanın kendisi. Ancak bu rakamın yaklaşık 3 katı üzerine çıkan bir yer var. O da hepimizin bildiği Mariana Çukuru. Okyanusun en derin yeri olarak kabul edilen bu çukur, 10 bin 935 metre derinliği ile Pasifik Okyanusu’nda bulunuyor.

Okyanus, yüzyıllardır keşfedilmeye çalışılıyor…

Okyanus hakkındaki bazı verileri paylaştık ki keşfedilmemiş yerlerin büyüklüğünü daha iyi anlayalım diye. Çünkü okyanustaki bir damla gibi olan keşfedilmiş alanlar, yüzyıllardır uğraşılıp da ortaya çıktı.

Yüzyıllardır bilim insanlarını ve kaşifleri büyüleyen gizemli alan okyanus, MÖ 1200 yıllarında Akdeniz’e yelken açan Fenikelilerden, 11. yüzyılda Kuzey Amerika’ya seyahat eden Vikinglere kadar pek çok uygarlık okyanusun gizem perdesini aralamak için uğraştı.

  1. yüzyılda Kristof Kolomb ve Ferdinand Magellan’ın yolculukları ise okyanus araştırmalarının modern çağını başlattı. 19. yüzyılda HMS Challenger keşif gezisindeki bulgular ise okyanus anlayışının devrimini oluşturdu.

Günümüzde ise okyanus araştırmaları hâlâ devam ediyor ve bu araştırmalar NOAA (Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi), bilimsel topluluklar ve özel şirketlerin de içinde olduğu pek çok kuruluş tarafından yapılıyor.

İnsanlar çok uzun yıllardır var olsa da su altı keşiflerinde henüz yüzey seviyedeyiz. Birçok yerde farklı rakamlar görülebilse de ortalamaya bakıldığında okyanusun yaklaşık %20’sinin haritası çıkarıldı, yalnızca %5’ini fiziksel olarak gördük ve gittik.

Okyanuslar, hangi ileri teknolojiler ile araştırılıyor?…

Yüzyıllardır toplanan veriler, çok da öteye geçebilmiş durumda değil. Bu oranı daha da yukarılara çekebilmek için ise pek çok sistemden yararlanılıyor.

Sonar sistemler, okyanus araştırmalarında kullanılan en temel teknoloji. Deniz tabanı ve su sütunundaki nesnelerin görüntülerini oluşturmak için ses dalgalarının kullanıldığı sonar sistemler, çok ışınlı yapıları ile 3 boyutlu haritaları ayrıntısıyla ortaya çıkarıyor. Ancak ses dalgalarının deniz canlılarına zarar verebilmesinden kaynaklı, bu sistemin kullanımı tartışma konusu hâlinde.

Uzaktan kumandalı araçlar (ROV) ise yüzeyden kontrol edilen su altı robotları. Bu robotlar; çevreyi keşfeden, etkileşime giren kameralar, sensörler ve manipülatör kollar ile donatılmış. ROV cihazları, petrol ve gaz endüstrisinde açık deniz altyapısını denetlemek için de kullanılıyor.

Askerî operasyonların yanı sıra okyanus keşfinde de kullanılan denizaltılar ise ROV’ların erişemeyeceği derinliklere kadar gidiyor. Uzun mesafeler katetebilen denizaltılar, uzun süre su altında kalan büyük ve karmaşık araçlar.

Okyanusların neden tamamını keşfedemiyoruz?…

Evrendeki en savunmasız ve en az anlaşılan yerlerden biri olan okyanus, aynı zamanda Dünya yüzeyinin çoğunu kaplayan da bir su kütlesi. Acımasız bir ekosistemde hayata uyum sağlayan türlere ev sahipliği yapan, en derin kısımları ile de ürkütücü okyanusun, ufak bir kısmının keşfedilip geri kalan bölümden zerre haberimiz olmayışının bazı sebepleri var.

Okyanusun “derin deniz”i ya da “iç uzay”ı denilen bir kısmı (103 milyon mil kare) sürekli karanlık. Güneş ışığı bölgesi, yüzeyin yaklaşık 200 metre altında sonra eriyor ve bu da görüntülemeyi karmaşık hâle sokuyor.

Dipsiz kuyuyu keşfetmek için her ne kadar ROV ve denizaltı gibi teknolojiler bulunsa da görülmesi gereken çok fazla yer olmasından dolayı teknoloji de bir yere kadar keşif yapılmasını sağlıyor.

Zaten soğuk olan suya bir de iklim değişikliği nedeniyle buzullar ve kutuplardaki buzların hızla erimesi de eklenince suyun soğukluğu keşfi engelleyen maddelerden biri oluyor.

Okyanusun tamamının keşfinin yapılmamasındaki en büyük zorluklardan biri de ezici miktardaki basınç. Bazı açılardan insanları uzaya göndermek, okyanusun dibine göndermekten daha kolay oluyor. Çünkü okyanustaki yoğun basınç, onu keşfedilmesi son derece zor bir ortam hâline sokuyor.

Yaklaşık 7 mil derinliğindeki Mariana Çukuru’nun dibine dalış yapıldığında yüzeydekinden bin kat daha fazla basınç oluşuyor. Bu da vücuda baskı yapan 50 Jumbo jetin ağırlığına eşit.

Okyanus keşiflerinin önündeki bir diğer engel ise keşif gezilerinin oldukça pahalı olması. Daha fazla bilgi toplamak için araştırmaya ihtiyaç olsa da birçok kurum, bilinmeyenin olduğu projeleri finanse etmek konusunda isteksiz.

Okyanusu keşfetmek neden bu kadar önemli?…

Okyanus, çok çeşitli deniz yaşamına ev sahipliği yapıyor ve bu türlerin birçoğu henüz keşfedilmedi. Derin denizin zorlu koşullarına uyum sağlayan yeni ve benzersiz türleri keşfetmenin yanı sıra türlerin evrimi ve çevrelerine nasıl uyum sağladıklarını anlama konusunda da okyanus keşfi önemli.

Gemi enkazlarının bulunması konusunda da okyanusların keşfinden yararlanılıyor. Kim bilir, yüzyıllardır orada olan kaç tane gemi enkazı var? Bu gemi enkazlarının bulunması ise geçmiş uygarlıklara ve dünyanın denizcilik tarihine ışık tutacak kadar kültürel öneme sahip.

Kirletici maddelerin geniş deposu olan okyanus, tam anlamıyla keşfedilmiş olsa okyanus kirliliğinin boyutu da anlaşılacak ve gezegenin ekosistemi buna göre korunacak.

Dünya nüfusunun giderek artması ve kaynak taleplerinin de aynı oranda yükselmesi, okyanusların keşfi ile de alakalı. Okyanuslar; petrol, gaz ve mineraller dahil olmak üzere çok büyük miktarlarda kaynak bulunduruyor. Bu kaynakları tanımlamak ise kaynakların potansiyelleri ve bunların sürdürülebilirliği açısından değerli bilgiler sunuyor.

Deniz tabanının tam anlamıyla şeklini bilmek; iklim modellerini, tsunami tahmini ve kamu güvenliğini, sediment taşımını, kablo ve boru hattı yönlendirmesi gibi bazı temelleri anlamak açısından önem teşkil ediyor…

Kaynaklar: Oceana, Ocean Exploration, Seabed 2030, Uluslararası Hidrografi Örgütü, National Geographic

İlginizi Çekebilecek Yazılar

Yorum Yap

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

© 2015 – 2024 | Kuzeyegehaber.com