KUZEYEGEHABER-Yaşsız, ölümlü, öğrenci, bilim insanı, şair, romancı, gazeteci, yazar… En umulmadık şeylerin olduğu, en umulan şeylerin olmadığı Şaşkınlık Çağı’nda, henüz aklını yitirmemiş olanlar ya da öyle olduğunu düşünenler arasında bu çağı, bu şaşkın dünyayı ve afallamış ülkeyi anlamak ve anlatmak için özel çaba gösteren en kıymetli isimlerden biri… 50 yıllık bir iletişim doktoru… Prof. Dr. Haluk Şahin…
- İzmir Basın Kampı öncesinde 5 soru gönderdiğimiz hocamız bizi kırmadı cevapladı… Yine ufuk açtı…
Gelecek belirsiz
Basın kampımızın sloganı: Yol arıyoruz… Sizce ‘gazetecilik’ ya da ‘gazeteciler’ yolunu ne zaman kaybetti? Bir çıkış yolu bulmak mümkün mü? Bu anlamda neye ihtiyaç var?
İnsanlık hem teknolojik hem ekonomik hem de ekolojik açılardan çok büyük bir başkalaşım süreci yaşıyor. Tüm bunlar siyasal arenaya yansıyor, demokrasiyi sarsıyor ve dolayısıyla medya da bundan etkileniyor. Dijital iletişim ve Akıllı Zeka gibi yeni teknolojilerin yaygınlaşması hayatı tüm katmanlarıyla değiştirmekte…
Marx bir toplumda üretim araçları değişince üretim ilişkilerinin de değişeceğini, ortaya yeni çıkar grupları, sınıflar ve çatışmalar çıkacağını neredeyse 150 yıl önce yazmıştı. Ama o sanayi kapitalizmi hakkında yazıyordu. Artık iletişim teknolojisinin kendisi en başta gelen üretim aracı ve süratle değişmekte. O zaman, eski ilişki biçimleri yetersiz kalıyor ve zorlanıyor. Değişim ve dönüşüm o kadar büyük ki, açığı eski araçlarla kapatabilmek mümkün değil.
Klasik demokrasinin kurumları yeni sorunlarla başa çıkmakta yetersiz kalıyorlar. Marx bu gibi durumlarda ortaya çıkan yeni bir sınıfın devrim yapacağı öngörüsünde bulunmuştu. Bu hala geçerli mi? Günümüzde bu sınıf hangisi? Nerede örgütleniyor? Gazeteciler bu saflaşmanın ve örgütlenmenin neresinde olacaklar? Tamahkar Neo-liberal kapitalizme karşı önerilen sistem nedir, nasıl iktidara gelecektir? Dünyayı nasıl yönetecektir? Onun medya sistemi nasıl olacaktır?
Yani, bizim gazeteciler ve iletişimciler olarak günlük hayatımızda karşımıza çıkan sorular aslında o büyük soruların izdüşümleri. Büyük resmi görmeden, çıkış için var olabilecek yolları anlayamayız, yazboz değişikliklerle yetinmek zorunda kalırız. Ben bir süredir o büyük resim üzerinde çalışıyorum ve Seferihisar kampında da o konulardaki görüşlerimi dile getirmeye çalışacağım. Gelecek belirsiz: Büyük bir tekno-faşist despotizminin eşiğinde de olabiliriz, insanın kendisini yeniden tanımlayacağı büyük bir özgürlük döneminde de.
Bütün kaleler düştü…
AKP iktidarının 20 yıldır iktidarda olması, gazetecilik adına tüm değerlerin bu dönemde yok edildiği algısına yol açabiliyor bazen… Ancak AKP döneminin neden değil, sonuç olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu dönemin tahribatı da tabii ki çok büyük. Bu kapsamda siz, AKP öncesini ve bu dönemi kısaca nasıl kıyaslıyorsunuz?
Evet kötü gazeteler, anti-iletişim güçleriyle işbirliği yapan gazeteciler AKP’den önce de vardı ama bu kadar çok değildi. Ne yazık ki bugün cebinde basın kartı taşıyan ya da gazeteci geçinenlerin önemli bir kısmı gazeteciliği alet olarak kullanan meslek düşmanları. Çıkar uğruna gerçekleri bozmaya, saklamaya, değiştirmeye, yalan dolanla boyamaya çalışan cephenin, yani anti-iletişim güçlerinin neferleri… Sayıca ve olanaklarca onların hegemonyası altında yaşıyoruz.
Aslında, retorik açısından, her iletişim çabası bir “doğru”yu söyleme vaadi içerir! “Yalan” ondan sonra gelir. Bizler, yani gazetecilik mesleğini “doğruları dosdoğru söylemek” olarak tanımlayanlar bu ilke uğruna iletişim ordusunun has neferleriyiz. Bazılarına biraz romantik olarak da görünse, yaptığımız işin yaşadığımız ülke ve dünya için yararlı olduğunu düşünüyoruz. Heyhat! Günümüzde, iktidarın da desteğiyle, anti-iletişim güçleri çok palazlandı. Ülkeyi demokratik yollarla ele geçirenler, tek tek gazeteci satın almaktansa köyleri satın alan ağalar gibi holdingleri, küçük imparatorlukları satın aldılar. Hemen hemen bütün kaleler düştü. Tabii bu arada klasik baskı yöntemlerini kullanmaktan da vazgeçmediler. Buna rağmen ve bin bir sıkıntı içinde “doğruları dosdoğru” söylemek için direnen meslektaşlarımız tarih önünde onurumuzdur.
Başka çaresi yok!
Sosyal medyanın yükselmesi, gazetecilerin Youtube gibi mecralarda ‘özgürce’ yayınlar yapabilmesi, alternatif alanlarla çok sesliliğin artması gibi gazetecilik açısından görece olumlu gelişmeler yaşasak da ironik biçimde medya, demokrasi ve adalet krizi derinleşiyor, herkes kendi yankı odasında gittikçe daha da kamplaşıyor. Siz ne dersiniz? Bu mesele nereye evrilir?
Sosyal medyadaki çabaları küçümsememek gerek. Günümüzün anti-iletişim hegemonyası altında, doğrulardan yana olan gazeteci ve aydınlar olarak belki de ilk görevimiz yalan balonlarını görüldüğü yerde patlatmak, hatta itlaf etmektir. Tüm curcunaya rağmen bunu yapmaya çalışanlara teşekkür borçluyuz. Evet, dijital alemde onca gürültü patırtı arasında insanlara ulaşmak zor –ki çok ironik çünkü sosyal medya bizim insanlara daha kolay ulaşmamızı sağlayacaktı – ama başka çaresi de yok. Bunun yöntemlerini geliştirmek, başkalarıyla işbirliği yapmak, farklı platformlar oluşturmak şu anda aklıma gelen yollar.
Sizce halk, iyi gazeteciliği mi talep etmiyor, yoksa iyi gazetecilik halka mı ulaşamıyor? Özel haberler, toplumu uyarıcı nitelikteki yayınlar, toplumun kendi gerçek gündemini anlatan kaliteli içerikler göz ardı edilirken magazinel, duygulara hitap eden, hızlı tüketilen, eğlencelik haberler ön plana çıkıyor. Sorun nerede? Burası bir çıkmaz sokak mı?
Öz eleştiri yapmalı
Acıdır ama söylenmeli: Günümüzün demokrasi krizinin temel nedenlerinden birisi seçmen kitlesinin eğlence rüşvetiyle avutulmuş, ideolojik bombardımanlarla sersemletilmiş olmasıdır. Yani, kitleleri romantize etmenin zor olduğu zamanlarda yaşıyoruz. Olguları değil algıları yeğ tutuyorlar. Neoliberal kapitalizm mühendisleri dayıyorlar sabun köpüğü içeriği günde 24 saat, insanlara nefes alacak zaman bırakmıyorlar.
Üstelik, kandırdıkları insanlar üzerinden kelle başına para da kazanıyorlar. Alan memnun satan memnunmuş gibi bir görüntü çıkıyor. Ama tüm eğlendirilmişliklerine rağmen insanlar mutsuzlar, depresyon en yaygın hastalık… Bu böyle gider mi? Bence doğruları söylemekten yana olan iletişim güçlerinin de öz eleştirilerini yapmaları, kendi iletişim stratejilerini gözden geçirmeleri, iyi gazetecilik, iyi televizyonculuk yapmaya çalışmaları zorunludur. İşte bence bu kampta konuşulması gereken bir başlık…
Komple iletişimci olmaya hazırlanın
Soruşturmacı gazetecilikle ilgili bir yazınızda, “Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek isteyen gençler, meslek olarak gazeteciliği seçiyorlardı” diyorsunuz… Günümüzde gazetecilik bölümleri her yıl yüzlerce mezun veriyor ama bu gençlerin çok azı iş bulabiliyor, iş bulanların çok azı hayal ettiği gibi çalışabiliyor ve bunların da çok ama çok azı mutlu! Gazetecilik adına büyük bir kopuş ve büyük bir güven krizi söz konusu. O gençlere nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Maalesef durum iç karartıcı. Ama dediğim gibi, bu da büyük resmin bir sonucu. Yapay zeka nedeniyle yeni işsizliklere hazır olmak gerek. Eskiden bazı futbolculardan komple futbolcu diye söz edilirdi. Sağ ayak, sol ayak, kafa, sürat, enerji, gerekirse kaleye geçecek refleks…
Günümüzün gençleri de kendilerini komple iletişimci olmaya hazırlamalı…
İz Gazete