KUZEYEGEHABER-2. Dünya Savaşı’nın sonunu getiren nükleer bombalar, çok büyük bir felaketi beraberinde getirdi, ancak sonrasında çıkan bombalar düşünüldüğünde aslında bu bombaların çok güçsüz kaldığını görüyoruz. Sovyetler Birliği’nin Çar Bombası buna çok iyi bir örnek. Ancak sadece bombanın büyüklüğü değil nereye atıldığı da önemli.
9 Temmuz 1962 gecesi Hawaii’den Yeni Zelanda’ya kadar Pasifik Okyanusu’nun büyük bir kısmı aydınlandı. Bunu yapan şey bir meteor ya da farklı bir doğa olayı değildi. ABD’nin Starfish Prime isimli yüksek irtifa nükleer bomba testinin bir sonucu olarak yaşanan bu parlama, beraberinde pek çok sorunu da getirmişti. Fishbowl Operasyonu olarak bilinen bu olay, ABD hükümetini bir seçim yapmaya da zorlamıştı.
Fishbowl Operasyonu, SSCB’nin testlerine karşılık vermek isteyen ABD’nin başından çıkmıştı.
- Dünya Savaşı’nda nükleer bombalarının kullanılmasının ardından 1960’lı yıllara kadar hem ABD hem de Sovyetler Birliği bu konuda sessizliğini korumuştu. Başta atmosferik nükleer silah testleri yapılmış olsa da uzunca bir süre testlere ara verilmişti. Bu durum 1961’de SSCB’nin günümüzde bile hala en güçlü nükleer silah unvanını koruyan Çar Bombası’nın test edilmesiyle değişti.
Nükleer silahlanma konusunda SSCB’nin öne geçtiğini gören ABD, bunun üzerine bazı nükleer test projeleri başlattı. Fishbowl Operasyonu da bunların başında geliyordu. Bu testte ABD uzayda bir nükleer bomba patlayacak ve yapay bir radyasyon kuşağı oluşturacaktı.
Dünya’nın etrafında radyasyon kuşakları yeni keşfedilmişti.
Tarihler 1958’e geldiğinde James A. Van Allen isimli fizikçi, günümüzde artık “Van Allen Kuşağı” olarak kabul edilen radyasyon kuşaklarını keşfetmişti. ABD Savunma Bakanlığı da bu bölgeye gönderilecek bir nükleer bombanın yapay bir radyasyon kuşağı oluşturarak askeri olarak da savunma sağlayabileceğini düşünüyordu
Patlama öncesinde karşı çıkanlar olmuş, ancak ABD Savunma Bakanlığı kontrollerin yapıldığını belirtmişti.
Bombanın etki alanı çok büyük olacaktı, o yüzden proje gizlenmemişti. Hatta o döneme kadar tarihte en çok kişinin izlediği deney olmuştu. Medyada “Gökkuşağı Bombası” olarak tanıtılan bu patlama, ünlü matematikçi ve filozof Bertrand Russell tarafından eleştirilmiş, ancak Russell’ın söylediklerini ciddi alan pek kimse olmamıştır.
Hatta bu süreçte ABD Savunma Bakanlığı durumun risk analizini yaptıklarını, endişelenecek bir şey olmadığını söylemiş, manyetik kuşakların “birkaç gün veya birkaç hafta içinde” normale döneceğini belirtmişlerdi.
Starfish Prime Nükleer Patlaması gerçekleşti, ancak sonuçları tahmin edilenden farklı oldu.
Fırlatma, Hawaii’nin 1287 kilometre batısında yer alan Johnston Adası’nda gerçekleşti. Starfish Prime, saat 23.00 sularında fırlatılmış, yaklaşık 13 dakika sonra Pasifik Okyanusu’nun yaklaşık 400 kilometre yukarısında patladı.
1,45 megatonluk bomba, patladığında ilk başta bulutlar büyük bir aydınlanma yaşadılar. Hiçbir ses çıkmamıştı, bu noktada sadece ışık vardı. Bombadan çıkan parçacıklar atmosfere girmeye başladığında gökyüzünde yeşil ve kırmızı ışık huzmeleri oluşmaya başladı. Bunlar olması beklenen etkilerdi, ancak planlanandan farklı sonuçlanan etkiler de vardı.
Patlama, bölgeye ciddi bir maddi hasar bıraktı.
Yaşanan patlamanın ardından Hawaii’nin elektrik şebekesi elektromanyetik darbe altına girdi. Dalga dalga yayılan bu darbede bölgenin elektrik direklerindeki sigortalar attı, hırsız alarmları ötmeye başladı. Telefon hatları devre dışı kalırken televizyon, radyo gibi elektrikle çalışan cihazlar da çalışmadı.
Uzayda da ciddi bir hasara neden oldu.
Patlama sadece Dünya yüzeyinde değil, uzayda da zarara neden oldu. O dönemde yörüngede bulunan 21 uydudan 7’si devre dışı kalmış, Dünya’nın manyetik alanı ise 30 dakika boyunca 1/3 derece sapmıştı.
ABD Savunma Bakanlığı’nın açıkladığı “alanın normale dönmesi birkaç gün sürecek” iddiası da tahminlerden daha farklıydı. Bu alanın normale dönmesi aylarca sörmüş, patlama sonucunda oluşan radyasyon kuşağı ise 10 yıl boyunca varlığını sürdürmüştü. Bu kuşak Van Allen kuşaklarından bile daha güçlüydü.
ABD bunun bir hata olduğunu fark ederek bir seçim yaptı.
ABD hükümeti, ya uzayda nükleer bomba testi yapmaya devam edecekti ya da uydu teknolojisini geliştirmeye devam edecekti. İkisini aynı anda yapma ihtimalleri bulunmuyordu. Bu sebeple Başkan John F. Kennedy, 1963’te Sovyetler Birliği ile “Nükleer Denemelerin Kısmı Olarak Önlenmesi Anlaşması”nı imzaladı.
Eğer bu bölgeye yeni bir bomba atmaya çalışırsak yörüngede dolaşan TV, telefon, GPS, hava tahmini, internet dahil pek çok önemli uyduyu da kaybetmiş olacağız. Bu da global ekonomide geri dönüşü çok zor yaralar açacak…
Webtekno