Robotlar mı yoksa algoritmayı yazanlar mı?…
Büyük patronlar ekonomik kriz bahanesiyle fabrikadan yeni işçiler çıkartılmasına karar verdiler. Kimlerin çıkartılacağına karar vermek üzere yönetim robotlarına başvurdular.
Robotlar ilk çıkartılacakları hemen saptadılar: Hasan ile Zehra bunlar arasındaydı. Hasan, mesai aralarından sonra işine dönmekte birkaç kez gecikmiş; Zehra’nın ise son haftalarda üretimi düşmüştü.
Bunların ikisi de gözetim sistemince kaydedilmişti. Yani, garez yoktu, üretim kusurları nedeniyle müstahak oldukları cezaya çarptırılmışlardı.
İNSAN NECİ OLUYOR?…
Her işlemin robotlarca kaydedildiği fabrika bir liyakat cennetiydi! Çünkü kararlar öznel olan insanlar tarafından değil, hep nesnel kalan bilgisayarlar tarafından alınmıştı.
Ancak, insan-egemen dönemden artakalan işçi sendikası, Hasan ile Zehra’nın işten çıkartılmasına itiraz etti. Her ikisinin de insani özürleri olduğunu, Hasan’ın bir sağlık sorunu nedeniyle tuvalette uzun zaman kaldığını, Zehra’nın ise geceleri de yatalak annesine baktığı için yorgun düştüğünü belirterek kararın iptalini istiyorlardı.
Robotlar elbette bu “insani mazeretleri” kabul etmeyeceklerdi. Yönetim robotları patron temsilcilerine “kabul etmeyin” diyeceklerdi.
Burası, keskin rekabet ortamında belirli kotaları doldurması gereken bir üretim yeriydi, eğlence yeri değil!
Hasan ve Zehra’ya yol görünüyordu…
ROBOTLARIN GÖZYAŞLARI…
Yo, robotların kötü adam olduğu distopik romanlara bir yenisini ekleyecek değilim. Yalnızca günümüzün gerçekliğinden bir sahneyi anlatıyorum. Ve Hasan ile Zehra’yı işten atanların aslında kimler olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Dünyanın her yanında, bu arada Türkiye’de buna benzer şeyler yaşanıyor. Görünüşe bakarsanız robotlar, insanları işten atıyor. İhtiyaç ödentisi alıp almayacağına karar veriyor. İtirazlarını değerlendiriyor…
Kimsenin göz yaşına bakmıyor!
Çünkü robotlar ağlamak nedir bilmiyor!
Bilen, bilmesi gereken insanlığın da umurunda değil sanki!
Avrupa Birliği hariç!
Yalnız Avrupa Birliği’nde bu gibi “insani” durumlarda ne yapılması gerektiği konusunda toplantılar yapılıyor, yasa önerileri hazırlanıyor, sendikalara söz hakkı tanınıyor. “İnsan” hatırlanıyor!
YA LİYAKAT?…
Bu anlattıklarımın son seçim kampanyasında muhalefetin ısrarla savunduğu liyakat ideolojisine ters düştüğünün farkındayım. Elbette insanlar eğitimini aldıkları, uygun düştükleri, ehil oldukları, hak ettikleri işlere atanmalı. Layık oldukları makamları doldurmalı, onun ödüllerini almalı. Elbette, işe alınırken ve terfi edilirken nesnel ölçütler uygulanmalı. Elbette bunu yapmayan iktidar eleştirilmeli!
Ancak, liyakat bahanesiyle işçi kıyımı yapıldığında, kabahat robotlarda mı? Yoksa birileri, çok malum birileri, onların arkasına mı saklanıyor!
İşten atılacakların özelliklerini, mavi gezegeni iliklerine kadar sömürmeye yeminli Neoliberal Kapitalizm, onların tamahkar patronları ve uşaklıklarını yapan siyasetçiler belirliyor.
“Şunu al, şunu at!” komutlarını kim veriyor? Bu komutların sıralandığı algoritmaları kim yazıyor?
Hasan ile Zehra’yı işten atanlar işte onlar!
Kabahat robotlarda değil. İnsani müdahale gerekiyor!…