KUZEYEGEHABER-Türkiye Komünist Hareketi (TKH) İzmir İl Örgütü, 29 Ocak’ta TKH Genel Başkanı Aysel Tekerek’in de katılımıyla gerçekleşecek etkinliğe hazırlanıyor.
TKH İzmir İl Başkanı Deniz Tütmez ile hem İzmir’de emekçilerin gündemine, yükselen sınıf mücadelesine hem de TKH İzmir Örgütü’nün çalışmalarına ve yaklaşan etkinliğe ilişkin konuştuk.
Tütmez söyleşimizde “29 Ocak en başta bizim için partimizin kurucularının 102 yıl önce Karadeniz sularında katledildiği gün. 15’leri anacağımız bu etkinlikte aynı zamanda seçimlere dair sözümüzü ilan edeceğiz.” diyerek tüm İzmirli emekçilere de bir çağrıda bulundu.
İzmir’i konuşarak başlayalım. Emekçiler açısından İzmir yaşanılabilir bir kent mi? İzmirli emekçilerin gündeminde neler var?
-İzmir elbette yaşanılabilir bir kent. Hem de birçok güzelliğiyle, tarihi ile, kültürel birikimiyle, dokusuyla, insanıyla… Fakat memleketin her yerinde, dünyanın her yerinde olduğu gibi bu güzelliklerin “nimet”lerinden faydalanan ve bunlardan mahrum bırakılmış olanlar var. İşçiler, emekçiler, yoksullar için yaşanabilir bir kent olduğunu söylemek aldatmacadır.
Eğer İzmir’e, Körfez’in çevresine öbeklenmiş, kent merkezi denilebilecek yerlerden değil de biraz yukarı mahallelere veya biraz kent merkezinin dışına doğru çıkıldığında görülen ilçelerden bakarsanız çok da sevimli bir görüntü yoktur. Bu düzenin yarattığı tüm kirliliklerden nasibini almayan hiçbir kent yok zaten bu da aşikar. Memleketin her yerinde olduğu gibi emekçiler ölüm kalım mücadelesiyle hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Emekçilerin gündeminde işsizlik, yoksulluk, pahalılık, açlık var.
Bisikletle işe giden belediye başkanının olduğu bir Avrupa kenti görüntüsü büyük bir aldatmaca. Bisikletle değil de iş giriş çıkış saatlerinde kentin büyük kısmının kullandığı İzban’la işe gitmeye çalışılsın bakalım nasıl bir tablo var. En hafif tabirle rezillik. İzmirli emekçilere, okula gitmeye çalışan gençlere reva görülen o balık istifi otobüsler başta olmak üzere ulaşım problemi İzmir’de yaşamın nasıl aktığına dair en basit gösterge. Yetmezmiş gibi bir de Türkiye’nin en pahalı ulaşımına sahibiz. Piyasacılığın insafına bırakılmış bir anlayışın İzmir’i ne hale getirdiği belli.
İzmir bir sanayi kenti. Sınıf mücadelesinin de yükseldiği bir kent. İzmir’deki sınıf gündemini aktarabilir misiniz?
-İzmir’de işçi sınıfının mücadele tarihi 100 yılı aşkın bir zamanı içeriyor. Sayısız mücadelelerin verildiği İzmir’de işçi sınıfının mücadelesi bugün de aynı kararlılıkla kendisini birçok alanda gösteriyor. Sizin de dediğiniz gibi hak mücadelesi haberlerinin ayda en az birkaç kez gündeme geldiği bir kent burası. Son dönem gemi söküm direnişi bile başlı başına bir örnektir.
Ama elbette memleketin bütününde olduğu gibi bu işçi direnişleri genel bir sınıf hareketine, siyasi bir işçi hareketine dönüşemiyor. Burada iğneyi önce kendimize batırmamız lazım elbette. Fakat bunun önündeki engeller açık. İşçi sınıfı her anlamıyla kuşatılmış ve mücadeleden uzaklaştırılırken İzmir’de bunu perçinleyen bambaşka ilişki ağları da mevcut.
En başta düzen muhalefetiyle tam anlamıyla iç içe geçmiş, yerel iktidar ortakları diyebileceğimiz öznelerin gölgesinde devrimci bir işçi hareketi ortaya çıkamıyor. Bunun için işçi sınıfının bağımsız siyaseti izlenmesi gerekir, işçi sınıfının bir vitrin süsü olarak kullanılması değil kentin siyasetinde güçlü bir özne olarak ortaya çıkması gerekir, bunlar için de işçilerin sınıf tavrını koyması gerekir. Yani işçi sınıfının kendi talepleriyle örgütlenmesi gerekir. Bunlar bu kentte kalıcı mevziler kazanılabilmesi için sınıf mücadelesinin, hak arayışının ABC’sidir, bugün daha fazla böyle.
Şimdi İzmir’de İzmir İktisat Kongresi’ne referansla bir kongre düzenleniyor. Bu kendi başına yeterli bir örnek. Sermaye ile emeğin, işçiler ile patronların ortaklaşması, sınıf mücadelesinin doğasına aykırı. Bu doğayı, bu temel gerçeği başka siyasi çerçevelerle perdelemeye çalışan bu kongrenin özneleri ile biz komünistlerin çok keskin bir ayrımı var. Bu ayrımı koruyacağız. Korumak istemeyenler, belediyeler üzerinden, milletvekillikleri pazarlıkları, sararmış sendikalarda koltuk hesapları üzerinden başka bir yolu çoktan seçtiler. Bizim kimseye bir borcumuz yok. Bugün memleketi de güzel kentimizi de yangın yerine çeviren bu eşitsizliklerin, adaletsizliklerin, baskının, zulmün kaynağı olan sermaye ile hiçbir düzeyde aynı masada buluşamayız.
Bella Ciao marşlarıyla kol kola girenlerin solculuğu, hak savunuculuklarını en ufak bir belediye işçilerinin hak gündeminde bile ortaya çıkıyor. Maskeler düşüyor. O sebeple bizim bu ülkeye, bu kente sunduğumuz başka bir programımız var. Yeni bir cumhuriyet programı tüm bu tabloya bir itirazdır. Sadece itiraz da değil, bu memlekette kurtuluşun yolunun bağımsızlık, emek, laiklik, sosyalizm mücadelesinden geçtiğini ortaya koyan bir programdır. Bu program çerçevesinde işçi sınıfı bir güç haline gelene kadar İzmir’e çok yakışacak olan kızıl rengi çalmaya devam edeceğiz. Ve elbette sanayi kenti olan kentimizde bu mücadelenin asıl önemli yükünü, tüm bu kentin değerlerini üreten işçiler göğüsleyecek.
TKH İzmir Örgütü’nün çalışmaları ve önümüzdeki döneme ilişkin mücadele takvimi nedir?
-Biz takvim itibariyle İzmir’de en yeni kurulan, yeniden kurucu bir çalışma yürüten bir Partiyiz. Her anlamıyla genç bir partiyiz. Bir o kadar da köklü bir birikime sahibiz. Büyük bir siyasi birikim ve deneyime sırtımızı yaslayarak bu yeni olma halini genç bir kadro toplamı ile bir devrimci bir enerjiye çevirmiş durumdayız. Sosyalist siyaset açısından bir genç damarı İzmir’de mücadele ile buluşturduk, buluşturmaya devam ediyoruz. Adım adım da iddia ve hedeflerini yerine getiren, yol alan bir hareketiz.
Biz komünistler için mücadele takvimi denince ilk aklımıza gelen güncel başlıklar değil. Biz bu ülkenin yapısal sorunlarına, kökten dönüşümler öneriyoruz. Başka türlü bu karanlıktan çıkışın mümkün olmadığını düşünüyoruz. O yüzden mücadele takvimimizin bir noktası büyük bir toplumsal dönüşümle birlikte sosyalist iktidarı kurmak.
Bugün ne yapıyorsak, adım adım bu noktaya hizmet etmesi için yapıyoruz. Dolayısıyla önümüze uzun soluklu bir mücadele takvimi var. Yakında ise yok sayamayacağımız bir seçim süreci var. İzmirli emekçileri, gençleri, kadınları seçeneksiz bırakamayacağız. Bu düzene karşı mücadeleyi büyütecek bir siyasi hattın ete kemiğe daha fazla kavuşması için seçimde sözümüz olacak.
Aliağa’nın tersanelerinden Torbalı’nın yoksul köylerine kadar çalışmalarımız sürüyor. Üyelerimiz artıyor. Seçimde de seçimden sonra da memleketi bekleyen, İzmir’i bekleyen tüm mücadele alanlarında sesimizi, sözümüzü büyütüyoruz. Bu ses bu dönem daha güçlü çıkacak. Partimiz bu sürece hazır ve İzmir’de yeni bir komünist partiyi kentin dört bir yanında ayağa kaldıracağından şüphemiz yok.
Son olarak 29 Ocak’ta yapacağınız etkinliği konuşalım. Hangi ihtiyacın ürünü olarak çıktı bu etkinlik?
-29 Ocak en başta bizim için Partimizin kurucularının 102 yıl önce Karadeniz sularında katledildiği gün. 15’leri anacağımız bu etkinlikte aynı zamanda seçimlere dair sözümüzü ilan edeceğiz. Bu sözün taşıyıcısı adaylarımızı ilan edeceğiz. Bu adaylar memlekette herkesin sağcılık yarıştırdığı bir tabloda solun, eşitliğin, özgürlüğün, laikliğin sesi olacaklar. Ellerinde sihirli değnek misali projelerle, vaatlerle değil, gerçekçi taleplerle işçilerin, emekçilerin mücadelesinin temsilcileri olacaklar. Popülist bir siyaset değil, örgütlü bir halkın mücadelesinin yolunu açacaklar.
Adaylar bizler için hep temsili bir noktayı ifade ettiler. O yüzden kim olduklarından ziyade ne oldukları önemli oldu. İşçileri, emekçi kadınları, üniversiteli gençleri temsil edecekler.
Cumhuriyetin 100.yılında herkes kendi cephesinden bir kavgaya giriyor. Sermaye sınıfı, onun siyasi temsilcileri, Amerikancıları, çeteleri, mafyaları, tarikatları, cemaatleri, sağcı faşist hareketleri, bilumum liberalleri… Herkes bu 100.yılda memleketin geleceğine dair kendini örgütlüyor.
O zaman işçilerin de cephesi güçlenecek, işçi sınıfının Partisi de bu kavgada tüm bunların karşısında ayağa kalkacak. 100 yıl önce yeni bir cumhuriyet kavgasında İzmir’in özgün bir yeri vardı. Bugün de yeni bir cumhuriyetin, sosyalist bir Türkiye’nin geleceğinde çok gerçek ve yeri olacak. Bu iddianın en büyük güvencesi İzmir halkının boyun eğmeyen iradesi ve bugünden adım adım geleceğe yürüyen Partimizdir.
29 Ocak buluşmamız bu Parti’nin, açılan yeni bir dönemin kapılarını zorlamasında bir adımdır.
29 Ocak bizim için bir sürecin başlangıcıdır. İzmir’de artık sesimiz daha gür olacak. O sebeple çağrımız açık. 29’unda emekten, bağımsızlıktan, laiklikten yana olanların yeri burasıdır. Hep birlikte bu düzeni değiştirecek yolu açmaya çağırıyoruz…”