KUZEYEGEHABER-Uzaydan gelen bazı sinyaller zaman zaman insanlığı heyecanlandırsa da henüz dişe dokunur bir kanıta ulaşamadık. On yıllardır uzaya gönderdiğimiz sinyalleri çözebilecek kadar zeki canlıların olmayabileceği veya sinyallerin henüz onlara ulaşacak kadar uzağa gitmemiş olabileceği en kabul gören ihtimaller olarak gösteriliyor. Sinyaller ulaştıysa da bu mesajları çözüp bize cevap yazmalarının on yıllar alacağı biliniyor.
Karanlık Orman Teorisi’ne göreyse, sinyallerimize cevap almamak veya mesajlarımızın onlara ulaşmaması aslında bizim çıkarımızadır. Peki ama neden?
Konuyu daha iyi anlamak adına; Liu Cixin tarafından yazılmış olan, bilim kurgu türündeki “Dünyanın Geçmişi” üçlemesinin ikinci kitabı “Karanlık Orman”da geçen şu paragrafa değinmek gerekiyor:
“Evren karanlık bir ormandır. Her medeniyet, ağaçlar arasına bir hayalet gibi gizlenmiş, önündeki dalları hafifçe kenara iten ve ses çıkarmadan ilerlemeye çalışan silahlı bir avcıdır. Nefes alıp verme dahi dikkatle yapılır. Ormanın her yerinde kendisi gibi görünmez avcılar olduğu için avcı dikkatli olmak zorundadır.
Eğer başka bir canlı bulursa -başka bir avcı, bir melek ya da bir şeytan, korumasız bir bebek ya da zorla yürüyen yaşlı bir adam, bir peri ya da bir yarı tanrı- yapabileceği sadece bir şey mevcuttur: ateş aç ve onları ortadan kaldır. Bu ormanda cehennem diğer insanlardır. Varlığını belli eden tüm yaşam formlarının hızla tarihten silinecek olması ebedi bir tehdittir. İşte kozmik medeniyetin resmi budur. Fermi Paradoksu’nun açıklaması budur.”
Tehlikelerle dolu gizemli bir yerde dolaşırken karşımıza yabancı biri çıktığında ne yaparız?…
Dilini, niyetini bile bilmediğimiz bu yabancıya güvenmeli miyiz, yoksa hayatımızı korumak adına o harekete geçmeden önce onu ortadan kaldırmalı mıyız? İki medeniyet iletişim kurabilse dahi hem fiziksel hem de kültür ve dil açısından aşılması gereken çok büyük mesafeler olurdu. Romandaki argüman da buna dayanıyor; yaşayan tüm organizmalar daima hayatta kalmak ister.
Bu yüzden organizmalar karanlık ormanda ya saklanmayı tercih eder ya da bir karşılaşmada kendi güvenliği için karşı tarafı yok etmek ister. İşte bu teori, uzaylı medeniyetlerin belki de karanlık ormanda (evrende) saklanmayı tercih ettikleri için onlarla iletişim kuramıyor olabileceğimiz fikrini öne sürüyor.
Romanda bahsedilen Karanlık Orman Teorisi, üstte okuduğunuz alıntının sonunda da bahsedildiği gibi aslında ünlü Fermi Paradoksu’na cevap verme çabasında.
Fermi Paradoksu, dünya dışı medeniyetlerin var olma olasılığının yüksek olmasına rağmen bunu doğrulayacak herhangi bir kanıtın ya da temasın yokluğu arasındaki çelişkiyi ifade eder. Paradoksu ortaya atan Fizikçi Enrico Fermi, uzaylı yaşamların büyük ihtimalle var olmasına rağmen mevcut şartlar ve engeller nedeniyle onlarla iletişim kuramadığımızı belirtiyor.
Dünya dışı yaşam arayışında önemli bir yeri olan Drake Denklemi’ne göreyse; istatiksel olarak en az 10.000 uzaylı medeniyetin olması gerekiyor, hatta bunların 20’si bize yakın bir yerlerde olmalı.
1961 yılında, radyo astronomu Franke Drake, medeniyetlerin gelişmesinde rol oynayabilecek pek çok faktörü dikkate alarak içinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi’nde olması gereken medeniyet sayısını hesaplamaya/tahmin etmeye çalıştı ve bu sayılara ulaştı.
Bu denklemde şu faktörler bulunuyor:
N iletişim kurmayı umabileceğimiz uygarlıkların sayısı
R* Galaksimizdeki yıllık yıldız oluşma miktarı
fp Bu yıldızlardan kaç tanesinin gezegene sahip olduğu
ne Gezegene sahip yıldız başına düşen toplam yaşama elverişli gezegenlerin ortalama sayısı
fl Bu gezegenlerin arasında herhangi bir şekilde yaşama uygun bir ortamın oluştuğu gezegen sayısı
fi Bu yaşama elverişli gezegenlerden kaçında akıllı hayata geçildiği
fc Bu tür uygarlıklardan uzayda varlıklarına dair tespit edilebilir sinyal bırakabilecek kesim
L Bu tür bir uygarlık tarafından uzayda yayınlanan tespit edilebilir sinyalin süresi
Karanlık Orman Teorisi mantıklı bir düşünce mi, yoksa bir paranoya mı?
Teori her ne kadar bir paranoya gibi görünse de “güvensizlik nedeniyle birbirini yok etme” örneklerini asırlardır Dünya üzerinde görüyoruz. Post-apokaliptik filmlerde de bu konuya sıkça yer verilir. Medeniyetin çökmesiyle birlikte yalnız hareket etmeye başlayan insanlar farklı bir insanla karşılaştıklarında birbirlerini öldürmeye çalışırlar. Hayatta kalma içgüdüsü ağır bastığı için karşı tarafın yaşamı önemsizleşiyor.
Yaklaşık bir asırdır evrene mesaj gönderiyoruz. Peki bunlar ya tehlikeli bir uzaylı medeniyet tarafından algılanırsa?…
Güneş Sistemi, evrenin geri kalanına kıyasla nispeten daha genç. Bu yüzden başka yaşanabilir gezegenlerdeki uzaylılar zaman konusunda daha avantajlı olacakları için bizden daha gelişmiş teknolojiye sahip olabilirler. Bu durumun da etkisiyle biz uzaylı medeniyetlere ulaşamadan onların bize ulaşması daha olası görünüyor.
Ayrıca, teknolojimiz onlara kıyasla geride olsa bile çok hızlı gelişiyor olmamızdan dolayı bir gün onlar için tehlike arz edeceğimizi düşünerek yılanın başını küçükken ezmek isteyebilirler.
Stephen Hawking ve onlarca bilim insanı bunun büyük bir risk olduğunu vurgulamıştı…
Karanlık bir ormanın içindeki ev olarak düşünelim Dünya’mızı. Evdeki birkaç kişi, çoğunluğun izin verip vermemesini umursamadan pencereden dışarı fener tutarak yerimizi belli etmeye çalışıyor. Peki ya kötü niyetli kişilerin dikkatini çekersek?
İşte gezegendeki milyarlarca insan adına karar veren bir grup insana karşı bu yüzden tepkiler de veriliyor. Aralarında Elon Musk gibi kişilerin de olduğu bilim insanları, uzaya gönderilen ve yerimizin tespit edilmesine neden olabilecek sinyallerin paylaşılmasını önlemek için bir imza kampanyası başlatmıştı.
Özetle, Karanlık Orman Teorisi’nin mantıklı bir argüman ortaya koyduğu söylenebilir…
Uzaylı medeniyetler onlara gönderdiğimiz sinyalleri yakalasalar bile neyin nesi olduğumuza henüz anlam verememiş oldukları için gizlenmeyi tercih ediyor olabilirler. Belki de sinyallerle varlığımızı evrene belli etmeyip saklanmalıyızdır, ormanın içinde karanlıkta kalmak daha güvenli olabilir!…
Webtekno