KUZEYEGEHABER-Bursa’da sanayi bölgesinde faaliyet gösteren Acarsoy Tekstil’de dört işçi Öz İplik İş Sendikası’nda örgütlenmeye başladıktan sonra ‘huzur bozdukları’ gerekçesiyle 25 Mart’ta işten çıkarıldı.
Çoğunluğu kadın olmak üzere 450 işçinin çalıştığı Acarsoy Tekstil fabrikasında çalışan işçiler taciz, fazla mesaide kalma baskısı, eşdeğer işe eşit ücret olmaması, hakaret ve benzeri baskılara karşı sendikal örgütlenme süreci başlatmıştı.
Çalışma süreleri 6 ayla 14 yıl arasında değişen ve tazminatsız şekilde işten atılan dört işçi bugün direnişlerinin 132. günündeler.
NEFES ALMAMIZ BİLE ONLARA AĞIR GELİYORDU…”
“Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller nedeniyle”, 25/2. madde kapsamında, 25 Mart’ta işten çıkarılan işçilerden biri olan 40 yaşındaki Dilek Dündar, işten atılışını “25/2’den işten çıkarıldım. Ben 2,5 yıl boyunca bir tane tutanak görmüş insan değilim. İnsanlara sataşıyormuşum, psikolojik baskı kuruyormuşum. Hiçbir arkadaşımla bırakın tartışmayı, onu incitecek dahi bir söz söylemiş değilim” diyerek anlatıyor.
Dündar, Acarsoy Tekstil’deki çalışma koşullarını ise şu sözlerle ifade etti:
“Her şeyin hiç sayıldığı bir fabrika düşünün. Yıllık izinlerimizi bile makinelerin tadilata girecekleri zamanda kullanıyorduk. Dört tane makine bakıyordum. Bir gün merak ettiğim için adımlarımla makineleri ölçtüm. 35 adımla bir makinenin ucundan diğer ucuna varıyordum. 8 saat, kollarınız bacaklarınız hiçbir şekilde durmuyor, sürekli hareket halindesiniz.
Kaç ton bobin elimizden geçiyor, artık bilmiyorum, yüzlerce… Bir makineden 96 tane bobin çıkıyor. İp, şerit koptuğu zaman biz bakıyoruz. Makinelerin sadece önüne bakmıyorsunuz, arkasına da geçiyorsunuz. Makineler güzel giderken dahi bize angarya iş yaptırıyorlar, boş geziyormuş gibi görüyorlar, farklı farklı talimatlar veriyorlardı. Nefes almamız bile onlara ağır geliyordu bence. Hepimizde bel ve boyun fıtığı var. Bakın şu an bile sizinle konuşurken kolum ağrıyor. Sabahları kalktığımda ellerimi kapatamaz haldeydim. O kadar şişiyordu.”
“HER GÜN 8 SAAT MARATON HALİNDE KOŞUYORSUNUZ…”
Dündar yaşadığı bir olayı da paylaşıyor:
“Bir gün lavaboya girdim, ikinci dakikasında kapı yumruklanarak dışarı çıkartıldım. Neymiş, usta laboratuvara gitmemi istiyormuş. Bana bunu yapan usta 45 dakika sigara içip, keyif yapan bir usta. Makinelerin başında su içemiyorduk, dudaklarımız kuruyordu. İçerdeki sıcaklık 40 dereceyi aşıyordu. Su gibi oluyorduk çalışırken, onlar ise bacak bacak üstüne atıp, telefonlarında oyun oynuyorlardı. Biz kadınlar ise sigaraya çıktığımızda bir sürü laf duyuyorduk. Karşılık verdiğinizde, şefler giriyor devreye, onlar da cevap vermeyeceksin diyorlardı.”
“Bir arkadaşımız avuç içini komple makinenin parçasına kaptırdı. 15 dikiş atıldı. İş ayakkabılarını giyme zorunluluğu vardı. Bir sene boyunca size bir daha ayakkabı vermiyorlar. Her gün 8 saat, maraton halinde o ayakkabılarla koşuyorsunuz, lavaboya girdiğinizde alttan su çekiyor. Ayakkabı talep ettiğinizde süren dolmadı deniyor ya da daha önce orada çalışanların kullandığı ayakkabıları vermeyi teklif ediyorlar.
Ayakkabım yırtıldığı zaman bana demediklerini bırakmamışlardı.”
“ÇOCUĞUM KREŞTEN ÇIKARTILANA TEK DAMLA GÖZYAŞI DÖKMEDİM…”
Dündar, fabrikanın anlaşmalı olduğu kreşte eğitim gören 5,5 yaşındaki oğlunun işten çıkartıldıktan bir gün sonra eğitimine son verildiğini ise şöyle anlattı:
“Eşim oğlumu almaya gittiğinde, bütün eşyalarını, dosyasını eline tutuşturup gönderdiler. Anayasal hakkımı kullandığım için işime son verildi. Bütün bir süreçte tek bir damla gözyaşı dökmedim, alnım o kadar açık ve dik bir şekilde çıktım ki ama çocuğuma böyle bir şey yaşatılması çok ağrıma gitti. İlk kez o zaman oturup ağladım.”
Dündar’a çalıştığı fabrikada üretilen markalardan kılık kıyafet alıp alamadığını sorduğumda ise “Alamıyorum, üretimini yapıyoruz ama alamıyorum. Aldığımız maaşlar malum. Çocuklarımızın isteklerini değil ihtiyaçlarını karşılayabilirsek ne ala diyoruz. İstek bizim için lüks yani…” diye yanıt veriyor.
“BUGÜNE KADAR TATİLE HİÇ ÇIKMADIM, DENİZ FALAN BİLMEM YANİ…”
38 yaşında olan Emel Didir’in bir çocuğu var. Eşinden boşandığı için çocuğunu tek başına büyütmeye çalıştığını dile getiriyor. Şu an ise sendikanın desteği ile geçinmeye çalıştığını ifade ediyor:
“İşimiz çok ağırdı ama aldığımız ücret insan onuruna yakışır bir ücret değildi. Mesai saatlerimiz 06:45- 14:45’ti. Yıllık iznimiz de özlük hakkımızdı değil mi? Yıllık iznimizi makineler kapanınca, iş durunca kullanabiliyorduk. Ben bugüne kadar hiç tatile gitmedim. Bir gün bile… Bursa dışına çıkamadımki daha… Şu yaşımdayım denizdir falan bilmem yani. Aldığımız para anca kendimize yetiyordu.”
“GECE VARDİYASINDA KAPININ ÖNÜNE KOYULDUM…”
Erkeklerin kendilerine göre daha rahat çalıştığını söyleyen Didir şöyle devam ediyor:
“Bizden yüksek maaş alıyorlardı. Odalarında sigaralarını, kahvelerini rahat rahat içiyorlardı. Biz lavabolara gittiğimiz zaman bile sorun oluyordu. Bir de biz kadınız yani, her türlü halimiz olur.”
Didir işten atılma sürecini ise şöyle alattı:
“10 Mart’ta Selinay arkadaşımız işten atıldı. O da sendika üyesiydi. Fabrikanın önünde grev kararı alındı. 25 Mart’ta fabrikanın önünde basın açıklaması yaptık. Herhalde patronun gözü korktu. Gece vardiyasına gittiğim akşam işten çıkarıldım. 21:45’te fabrikanın önüne koyuldum. Üç personel geldi, tutanak tutulmuş. 14, 5 yıldır çalışanım, bir tane tutanağım yokken geçmiş tarihli tutanaklarımı önüme koydular. Tutanakları imzalamadım. Fesih kağıdını verdiler. Hiçbirini imzamaladım. Dolabımı boşalttırdılar, aynı bir mahkum gibi, sadece elimde kelepçe yok, fabrikadan kapıya götürüldük.
Bizi arkadaşlarımıza psikolojik baskı yapmakla suçladılar. Sataşarak, düzen bozuyormuşuz. 14 yıldır orada çalışan biriyim, bugüne kadar bir arkadaşımın kalbini kırmadım. Onur zedeleyici hiçbir şeyim olmadı.”
İplik üretiminde çalışan Selinay Yılmaz 21 yaşında. 5 buçuk aydır çalıştığı Acarsoy Tekstil’den 14 Mart’ta performans düşüklüğü sebebiyle işten çıkarılmış. Şöyle anlatıyor:
“Kadınların iş yükü daha ağırdı. Yemek molalarına zar zor çıkıyorduk. Erkeklerin hüküm sürdüğü bir fabrikada çalışıyorduk. İş yükleri bizden hafifti ama ona rağmen bizden daha fazla maaş, zam alıyorlardı. Biz sendikalı olduğumuz için işten çıkarıldık. Sendikalı olmak anayasal bir hak. Beni en çok üzen şeylerden biri sendika faaliyetlerimizi apaçık yürütüyor olmamızdı. Gizli gizli, kıyıda köşede arkadaşlarımızla konuşabiliyorduk. İçerde sendika düşmanlığı vardı…”