Birinci Dünya Savaş sonrası madende çalışan işçiler hakkındaki belgelerin büyük çoğunluğunu kaza raporları oluşturmaktadır. Bunun dışında dikkate değer en önemli belge, Mihal’in Balya Amele Teavün Cemiyeti adına Sadrazama sunduğu 12 Mayıs 1921 tarihli dilekçedir.
Bu dilekçe işçilerin mevcut durumunu gözler önüne sermektedir. Mihal vermiş olduğu dilekçede şirketin nizamnameye aykırı davrandığını, yer üstünde çalışan işçinin yüz kuruş yevmiye aldığını buna karşılık yer altında temiz havadan yoksun işçiye yetmiş kuruş yevmiye verildiğini, doktor ve eczane için muavenet sandığı adına işçilerin maaşından yüzde iki oranında para kesildiğini, iş sırasında yaralananlara tazminat ödenmediğini, çok düşük bir miktar verildiğini, bir mağaza açılarak işçilerin buradan zorla yüksek fiyata alışveriş ettirildiğini, maden mühendislerinin işçilerin durumunu kontrol etmediklerini anlatmıştır.
Dahiliye Nezareti, dilekçeyi dikkate almıştır. Ve gerekli araştırmaları yapmıştır. Buna göre Soma’da işçilerin 110-120 kuruş arasında, Susurluk’ta yer üstünde çalışan çocuk işçilerin 40-60 kuruş arasında, yine aynı madende yer altında çalışan matkapçının 100-150 kuruş arasında yevmiye aldığı görülmüştür. Müfettişler düşük ücretin asayişsizliğe sebep olabileceğinden ücretlerinin yükseltilmesi önermişlerdir.
Dışarıdan işçi alımı konusunda, öncelikli olarak o bölge ahalisinin istihdam edilmesi gerektiğini açıklamışlardır. Şirketin, işçilerden para kesmesi uygun bulunmamıştır. Şirket mağazasından yüksek fiyata zorla alışveriş yaptırıldığı gerçek ise, mağazanın kaymakamlık tarafından kapatılacağı belirtilmiştir.
Şirket, muavenet sandığına kesilen para konusunda Dâhiliye Nezareti’nin ayrıntılı bilgi istemesi üzerine muavenet sandığının yedi yıllık bilançosunu gösteren bir tablo hazırlamıştır. Bu tabloya göre muavenet sandığı için işçilerden yedi yılda (1912- 1918) toplam 1.495.932 lira kesilmiştir.
Buna karşılık işçilere 7.789.215 liralık yardımda bulunulmuştur. Rakamlar şirketin işçilere gerekli yardımları yaptığını söylemektedir. Fakat işçilerin şikâyetleri aynı yönde değildir. Rakamların şirket tarafından verildiği ve kıyaslama yapabilecek başka bir verinin bulunmadığı göz önüne alınırsa şirketin müdafaasına kuşku ile yaklaşılmıştır.
Söz konusu mağaza hakkında da şirket yetkilileri işçilerin istedikleri yerden alışveriş yapabildiklerini, herhangi bir zorlamanın olmadığını belirtmiştir. Tabloya atıfta bulunarak, işçilere piyasa değerinin altında fiyatla ürün sattıkları hatırlatılmıştır. Mihail’in vermiş olduğu dilekçe işçilerin konumunun 1909’dakinden pek farklı olmadığını göstermektedir.
İşçiler düşük ücretle çalıştırılmakta, tazminatları ödenmemektedir. Maden bölgesi dışından işçi alımına gidilmiştir. Öte yandan muavenet sandığı ve işçiler için bir mağaza kurulması olumlu sayılabilecek gelişmelerdendir. Ancak Mihal’in belirttiğine göre bunlar usulüne göre işletilememiştir.
Mihal’in dilekçesi ile 1909 yılında verilen dilekçe kıyaslandığında önemli bir hususiyet ortaya çıkmaktadır: Mihal işçilerin kurduğu teşkilatın başkanıdır ve bu sıfatla hareket etmektedir. 1909 yılında ise böyle bir teşkilat bulunmamaktadır.
1909 tarihli dilekçede işçiler kendilerini “mazlum ve bîçâre” olarak değerlendirmişler, şirketin kendilerine “reva” gördükleri muameleyi anlatmışlar ve devletin himayesine sığınmışlardır. Bu tarihte devlet tartışmasız otoritedir. Mihal’in dilekçesinde ise işçi haksızlığa uğramıştır, ancak aciz değildir.
Devlet otoritesi kabul edilmekle birlikte, işçinin “kuvvet-i bedeniyyesi” ve “sa’y-i sabıranesi” vardır. Devlet işçiyi “kapitalist sınıfına karşı” korumak zorundadır. Bu dilekçede işçi hakkını ararken daha yüksek sesle bağırmıştır. Öte yandan Mihal’in dilekçeyi hazırlarken seçtiği kelimeler onun bazı fikir akımlardan etkilendiğini göstermektedir.
Genel bir değerlendirme olarak; Osmanlı Devleti’nde madencilik alanındaki düzenlemeler yetersizdir. 1869’da hazırlanan Maadin Nizamnamesi ile bu alandaki hukuki boşluk doldurulmuştur. Bu tarihten kısa bir süre sonra batılı sermayedarlar Anadolu ve Rumeli’de madencilik sektörüne yatırım yapmıştırlar.
Fransızlar tarafından 1892’de kurulan Balya-Karaaydın Maden Şirketi Balya’daki simli-kurşun, kömür ve manganez madenlerinin işletme hakkını elde etmiştir. Fransızlar mevcut kanunlar gereğince madende önce bölge ahalisini çalıştırmıştır. Kanunda yapılan değişiklik üzerine şirkette Anadolu’nun diğer şehirlerinden gelenler işçiler de çalışmaya başlamıştır.
1869 Nizamnamesi işçilerin haklarını koruma altına almıştır. Nizamnamenin işçilere yönelik maddeleri işçi haklarını korumakla beraber uygulamada işçilerin mağdur olduğu görülmüştür. Buna göre işçiler düşük ücretle çalıştırılmıştır. Mesai saatleri bazen günde on iki-on üç saate çıkarılmıştır.
Şirket kazaları önleyecek gerekli tedbirleri almamıştır. Kaza geçiren işçiler tazminat alamamış ya da çok düşük miktarda para alabilmişlerdir. Mağdur olan işçiler 1908 ve 1910 yıllarında grev düzenlemişlerdir. Fakat bu grevlerin olumlu bir getirisi olmamıştır. Yine mağduriyetlerinin giderilmesi için hükümete dilekçe vermişlerdir.
1909 yılında verilen dilekçe hükümet tarafından ciddi bir şekilde incelemeye alınmamıştır. Buna karşılık 1921’de verilen dilekçe ile mevcut yönetim şirket hakkında soruşturma başlatmıştır. İki dilekçe kıyaslandığında işçilerin hak arayışında belirli bir ilerleme kaydettiğini görülür. (Balya-Karaaydın maden yazı dizisi, sona erdi.)
Kaynaklar: Yaşar Çağbayır, Ötüken Türkçe Sözlük, C. III, İstanbul 2001, s. 3415. Balya Karaaydın Maden 236
MUTAF, A.(2003). Salnâmelere Göre Karesi (1847-1922). Balıkesir: Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı Yayınları.
SU, Kamil(1939). Balıkesir Madenleri, İstanbul: Balıkesir Halkevi Yayınları
Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
İsmail Bülbül…