KUZEYEGEHABER-Göç ve İltica Hukuku konusunda uzun yıllardır çalışan Avukat Ali Deman Güler, Türkiye gündemini meşgul eden mülteci konusuna ilişkin açıklamalarda bulundu.
Mültecilerle ilgili tartışmalara değinen Avukat Güler, AKP hükümetinin izlediği politikaları eleştirirken izlenmesi gereken yol haritasına dair de konuştu. Güler ayrıca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuya ilişkin söylemlerine yönelik eleştirileri de değerlendirdi.
‘DENGELEMEK GEREKİYOR’
Mülteci konusundaki tartışmaları değerlendiren Avukat Güler, “Türkiye’nin çok ciddi bir sığınmacı sorunu olduğu ortada. Bundan 15 yıl kadar önce Türkiye, dünyada nüfusuna oranla en az sığınmacı barındıran ülkelerden biri iken 2011’deki akım sonrasında dünyanın en fazla sığınmacı kabul eden ülkesi haline geldi. Şu anda Türkiye’de 2019 rakamlarına göre toplamda 4 milyon kayıtlı Sığınmacı bulunuyor.
Suriye ve diğer ülkelerden gelen sığınmacılarla beraber bu rakamın 5 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Bu çok ciddi bir rakam. Bu işin insan hakları ile ilgili bir boyutu var, bir de ülkenin demokratik yapısıyla, ekonomik parametrelerle bağlantılı olan bir boyutu var. Bu iki meseleyi hakkaniyetli bir şekilde dengelemek gerekiyor, beraber düşünmek gerekiyor” dedi.
AKP’NİN ‘BİZ DÜNYADA EN FAZLA MÜLTECİYE SAHİP ÇIKTIK’ ALGISI HAYAL ÜRÜNÜ!..
AKP hükümetinin bir göç ve iltica siyaseti geliştiremediğini vurgulayan Avukat Güler, “AKP, ‘biz dünyada en fazla mülteciye sahip çıktık, uluslararası hukuku uyguladık, insan haklarına uygun bir model benimsedik’ şeklinde bir algı yaratmaya çalışıyor. Bunun tamamıyla bir hayal ürünü olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de uygulanan mevcut sistem hem iç mevzuat açısından hem Türkiye’nin tabi olduğu uluslararası sistem açısından dünyadakiyle benzer değil. AKP’nin ürettiği politika insan hakları ya da ülkenin güvenlik politikalarıyla alakalı değildi, sadece günü kurtarmaya yönelik oldu. Ortada bir mülteci siyaseti olmadığı için, kimseye sormadıkları için, demokratik kurumları çalıştırmadıkları için çok ciddi bir problem yaşar hale geldik.
Şu anda Türkiye’de Suriyelilerin yüzde 1 buçuğu kamplarda kalıyor, geriye kalan yüzde 98 buçuğu Türkiye’nin 81 iline dağılmış durumda. Bu demokratik yapıdaki değişiklik, kültürel farklılıklar, iş hayatına etkisi, ucuz iş gücü olarak kullanılmaları, Türkiye’deki iş piyasasının bu konudan dengesiz bir şekilde etkilenmesi yurttaşlar açısından da ciddi sıkıntı yaratıyor.
Şu anda yurttaşların bu konudaki sıkıntılarını görmezden gelmek ya da bu eleştiriler dile getirdiği için insanların suçlanması çok makul değil. Bu sıkıntılar bir çözüme ulaştırılmadığı takdirde önümüzdeki dönemde daha da büyüyecektir. Bahsettiğimiz 5 milyon civarındaki yabancıya birkaç milyon kişinin daha da eklenmesiyle beraber Türkiye’deki gerginliklerin hangi safhaya çıkacağını bilmiyoruz.
Türkiye’nin mevcut sığınmacılarla ilgili sıkıntıyı çözemediğini görüyoruz. Bu meselenin devam ettiği her gün kriz daha da derinleşecektir. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Bunun bilinciyle davranmak gerekiyor” diye konuştu.
‘TÜRKİYE, MÜLTECİ CEZAEVİ OLDU..’
Mülteciler noktasında izlenen politikalara eleştirilerde bulunan Avukat Güler, “Bu meselenin bir parçası doğrudan siyasettir, bir parçası dış politikadır. Bunların her birinin itinalı bir şekilde ele alınması gerekiyor. Bu meselenin bugünden yarına hallolması mümkün değil. Bugün, AKP’nin, ‘her işi ben bilirim, tek adam üzerinden karar veririm, itirazları dinlemem, parlamentoyu çalıştırmam’ demesinin sıkıntılarını çekiyoruz.
Bu meselenin en başından itibaren konunun uzmanları, paydaşları, muhalefet partilerinin her biri dinlenmeli ve görüşleri alınmalıydı. Ancak bu şekilde yapılmadı. ‘Ensar muhacir’ söylemi hiçbir suretle çağdaş devlet ilişkilerine uygun bir söylem değil. Bu, AKP’nin en başından beri kullandığı söylem. Bunun dini bir altyapısını oluşturuyorlar, insanlık tarihinden atıflarla bu dönemi o anlara benzetmeye çalışıyorlar ama biz 7. Yüzyılda yaşamıyoruz ve ulus devlet dediğimiz sistem; sınırsız sayıda açık kapı politikasıyla, herhangi bir göç ve iltica siyaseti geliştirmeden yapıldığı takdirde çok ciddi krizlere yol açıyor.
Bu meselenin iki ana sorunu var; biri Avrupa Birliği ve Batı ülkeleri, bir tanesi de AKP’nin politikası. Bu konuda sosyal medyadan çözüme dair ya da konuyu eleştiren her yorumu ırkçılıkla yaftalamayı hakkaniyetli görmüyorum. Eğer eleştireceksek bu ülkede yaşayan mültecilerin sefaletinin, bu politikanın sahibi kimse onu eleştirmek gerekir. Ben, bu politikanın sahibinin; AKP Hükümeti ile Avrupa Birliği ve Batılı ülkelerin ortaklaşa siyaseti olduğunu düşünüyorum. 2016 yılında imzalanan Geri Gönderme Anlaşması’ndan sonra Türkiye, açık bir mülteci cezaevi haline getirildi” ifadelerini kullandı.
‘MAKUL BİR ŞEKİLDE ÇÖZÜLMESİ LAZIM..’
Güler, açıklamalarını şöyle sürdürdü: “Şunu unutmamak lazım; sığınmacıların Türkiye’deki temel hak ve hürriyetlerden yararlanmasını sağlamak gerekiyor. Bir taraftan bu kişileri ötekileştirmeden, Türkiye’deki, mevcut durumlarını mümkün olduğunca iyileştirerek mevcut durumları düzenlenmeli, bir taraftan da bu konunun nasıl çözümleneceğine dair politikalar üretilmeli.
Türkiye’deki sığınmacılarla ilgili AKP’nin politikası nedir? AKP bunu söylemeli. Ya ‘ben gönderiyorum’ diyecek ya da ‘Türkiye toplumuyla uyumlarını sağlayacağım ve vatandaşlık vereceğim’ diyecek. Ama AKP, bunların ikisini de söylemiyor. Çünkü uluslararası politikada mülteci meselesini koz olarak kullanmak işine geliyor. Çözümsüzlüğü bir çözüm olarak dayatmış durumdalar.
Önümüzdeki süreçte Türkiye’deki en büyük riskin; Türkiye’de yaşayan sığınmacıların yeni jenerasyonlar halinde 50-60 seneye yayılacak şekilde vatandaşlık sahibi olmadan en kötü insani koşullarda yaşayacağı ve ulusal gerginliklere sebebiyet vereceği bir durum olacağını düşünüyorum. Bu şekilde devam etmesi muhtemel. Çünkü AKP’nin mevcut siyaseti bize bunu dayatıyor. Ancak bu meselenin; makul, insan haklarına dayalı, uluslararası hukuku dikkate alan ama aynı zamanda Türkiye’nin yurttaşlarının taleplerini gözeterek çözülmesi lazım.”
‘IRKÇILIK OLARAK ADLANDIRILAMAZ..’
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuya ilişkin yaptığı açıklamaya yönelik ‘ırkçılık’ eleştirilerine değinen Güler, “Bir siyasi parti liderinin bu konuyla ilgili bir çözüm önerisi ortaya sunmasını ırkçılıkla yaftalamamak gerektiğinin sebebi şu; Suriye’nin meşru hükümeti ile yapılacak görüşmeler ve uluslararası toplumla başlatılacak görüşmeler sonrasında Türkiye’deki mültecilerin yurtlarına barış içerisinde gidecekleri bir projeden bahsediliyor.
Türkiye’deki iktidar partisinin yürüttüğü mülteci siyaseti kendi başına sıkıntılı ve insan haklarına aykırıdır. Dolayısıyla bir belirsizlik hali içerisinde insanları zorla ucuz iş gücü olarak kullanmaya sevk eden, insanlık dışı evlerde yaşamaya iten tabloya ‘olur’ diyen siyaseti hiç eleştirmeyeceğiz ama bu konuyu ‘çözeceğim’ diyenleri ırkçılıkla yaftalayacağız! Ben burada bir problem olduğunu düşünüyorum.
Ama diğer yandan şu var; bu dil çok dikkatli kullanılmalı, toplumdaki hassasiyetler kaşınmamalı. Bir çözüm önerisinde bulunmak başlı başına ırkçılık olarak adlandırılamaz. Çünkü şu anki mevcut durum en kötü çözümün bile aranacağı bir durumu gösteriyor. Türkiye’deki, mevcut durum; hiçbir hukuki statüsü olmayan, hiçbir gelecek tahayyülü olmayan milyonların bu ülkede çok kötü koşullar altında yaşadığı gerçeğini gösteriyor” açıklamalarında bulundu.
İZMİR’İN DEĞİŞİMİ…
İzmir özelinde mülteci konusunu değerlendiren Güler, “İzmir, tarihsel olarak coğrafi şartların da getirdiği bir gerçeğin beraberinde her zaman bir geçiş koridoruydu. Bundan 15-20 yıl önce İzmir’de yine sığınmacılar vardı ama bu sığınmacıların bugünkülerden farkı; Türkiye’yi bir geçiş ülkesi olarak görmeleriydi. Şu anki tablo bunun çok dışında bir tablo.
Sığınmacılar artık Türkiye’de kalmak için geliyorlar. İzmir’in değişimi de aslında bununla paralel. Eskiden Basmane’nin ara sokaklarında belli alanda sıkışmış olan az sayıda sığınmacıdan bahsederken, bugün İzmir’in neredeyse tamamına yakınına yayılmış on binlerce yabancıdan bahsediyoruz. Bu noktada yaşam koşullarının çok kötü olduğunun altını çizmek lazım. Eğitim, sağlık, iş gibi pek çok temel hak ve hürriyetlere dokunan her konuda büyük problemler yaşıyorlar.
Bu konulara çözüm üretmesini kimden bekleyecekler? Tabi ki hükümetten. Ama hükümetin bu konuyla ilgili herhangi bir çabası ya da çözümü yok. AKP hükümetinin Türkiye genelinde uyguladığı mülteci politikası, bilinçsiz, anti-demokratik bir tavırdan farklı değil. İzmir bu tablonun içerisinde önemli kentlerden biri. En son rakamlara göre İzmir’de 130 bin civarında mülteci olduğu biliniyor.
Bu azımsanacak bir rakam değil. Her ne kadar toplumda mevcut duruma karşı bir argüman üretiliyor olsa da bugüne kadar İzmir’de mültecilere yönelik toplu bir şiddet eylemi görmedik. Tekil olaylar olabilir anca genelleyemeyiz. Baktığımızda şu ana kadar İzmir’de toplumlar arası bir çatışma görmedik. Ama bir an evvel bu konuyla ilgili gerçekçi çözüm projeler üretilmediği takdirde her geçen gün bu ihtimal artacaktır.
Mülteci alanında çalışan hukukçular olarak İzmir’de yaptığımız görüşmelerde Türk vatandaşlardan çok sayıda eleştiren söz işittik. Buna göz kapamak mümkün değil. Ancak bu insanların insani koşullarda yaşamadığını ve çalışmadığını da söylemek gerekiyor. Bu tabloyu bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmek lazım.
Türkiye’nin bir göç siyaseti olmaması, göçle ilgili orta ve uzun vadede projeksiyonunun bulunmaması Türkiye’de de İzmir özelinde de bir akınla başa çıkılamaması sonucunu doğurur” diye konuştu..