KUZEYEGEHABER-Yaklaşık üç aydır Marmara Denizi’ne kıyısı olan birçok noktada müsilaj oluşumu ile karşı
karşıyayız.
Süreç içerisinde yetkililer tarafından durumun doğa olayı olduğu söylenmiş ve hatta deniz kirliliğinden kaynaklanmadığı bile ifade edilmiştir. Uydu görüntülerinden bile fark edilen bu kirliliğe karşı son on günde harekete geçilmesi bizleri şaşırtmamıştır fakat bir kez daha bir araya getirmiş, suyun sesi olmaya sevk etmiştir.
Yurttaşların ve yaşamın öfkesi ile karşı karşıyasınız. Yıllardır sistematik olarak kirletilen ve yağmalanan bu denizi, sizler fosseptik çukuru olarak tanımladınız ve kullandınız.
Gerekli arıtmalar yapılmadan deşarj edilen evsel ve endüstriyel atıksular, derin deniz deşarjları, denize dökülen nehirlerimizdeki kirlilik, gemilerden kaynaklanan balast ve sintine suları, dip taramaları, kıyı kumullarının yok edilmesi, plansız sanayileşme ve kontrolsüz kentleşmenin nüfus baskısı yani özetle kapitalizmin ekolojik çöküş etmenleri içerisinde bulunduğumuz bu sorunun sebepleridir. Şu an Nilüfer Çayı’nın Marmara Denizi’ne döküldüğü noktadayız.
Bu çay, Uludağ’ın pınarlarından doğmaktadır. Kar sularının erimesiyle oluşan Nilüfer Çayı daha şehrin içerisine girmeden, Uludağ Bölgesi’ndeki otellerin atık suları ile kirletilmekte adeta ilk hançerini almaktadır. Şehrin içerisinde kilometrelerce yolu kat ederken büyüklü-küçüklü birçok sanayi kuruluşunun zehirli suları Nilüfer Çayı’na deşarj edilmekte yani bu berrak derenin ölmesine sebep olmaktadır.
Kronik bir sorun haline gelen bu durum yetkililer tarafından da kabul edilmiştir. Bursa Su ve Kanalizasyon İdaresi tarafından gerçekleştirilen yer üstü su kaynakları izleme çalışmasındaki verilere göre 2020 yılı boyunca yapılan tüm gözlemlerde; Nilüfer Çayı’nın Kocasu’ya karışmadan öncesinde ve karıştıktan sonra ki denize dökülmeden önceki kontrol noktalarında su kalitesi 4. Sınıf olarak belirlenmiştir.
Sermaye tarafından katledilen sularımıza idari kurumların hangi müdahalesi olmuş buradan tüm yetkililere sesleniyoruz, cevap bekliyoruz. İçerisinde bulunduğumuz durumun bir diğer faili ise bilim insanlarının da söylediği gibi derin deniz deşarjlarıdır.
Bugün; Mudanya’dan, Gemlik’ten, Kumla’dan ve Kurşunlu’dan sadece fiziksel arıtma yapılarak denizimize atık sular deşarj edilmekte… Bakanlık tarafından yayımlanan il çevre ve durum raporlarından elde ettiğimiz verilere göre yıllık ortalama 22.5 milyon metre küp atık su deşarjının gerçekleştiğini biliyoruz.
Fark etmekteyiz ki bizler, yaşamı savunanlar, yani yurttaşlar, emekçiler, ayın sonunu getirebilmek için düzinelerce hesap yapanlar, ödedikleri vergilerle, her ay su faturalarında neredeyse tüketilen su bedelinin %25 i gibi bir atıksu bedelini de ödeyerek sorumluluklarını kusursuz olarak yerine getirmektedirler.
Bu sınırsız pislikten, doğa katliamından atık sularını kaçak olarak derelerimize denizlerimize deşarj eden işletmeler, fabrikalar ,gerektiği gibi arıtma yapmadan sularını deşarj eden atıksu arıtma tesisleri ve bütün bunlara göz yuman tüm yetkili devlet kurumları, çevre bakanlığı ,Valilik ve belediyeler sorumludur.
Öfkeliyiz ve tam şu anda sokaklardayız, meydanlardayız. Bursa Su Kolektifi olarak yaşamı savunmaktan; denizlerimizin, göllerimizin ve nehirlerimizin sesi olmaktan vazgeçmeyeceğiz. Müsilaj problemi hiçbir zaman tekil olarak değerlendirilmemeli ,kapitalist sistemin yağmaladığı, kirlettiği, meta olarak alıp / sattığı doğal kaynaklarımıza yönelen amansız neoliberal politikaların bir ürünü olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Bu talana karşı mücadele etmek hepimizin görevidir.
Tüm yurttaşları suyun sesi olmaya davet ediyoruz..”