Artık antroposen çağındayız. Türler altıncı kez kitlesel olarak yok olmaktadır. Birçok bilim adamına göre ekolojik kriz devam ediyor. Buna son vermek için alternatif bir plan hayata geçirilmelidir.
Uluslararası yeni bir düzen inşa edilmelidir. Avrupa Birliği, krizden kurtulmak için Yeni Yeşil Düzen’i yol haritası olarak belirledi. Peki, hangi gelişmeler krize neden oldu önce bunlara bir göz atalım. Daha sonra sağlıklı bir gezegen için geçmişten bugüne neler yapıldığına kısaca değinelim.
Kimyasalların yaygın kullanışı, biyoçeşitlilik kaybı, arazi kullanımındaki hatalar, azot ve fosfor döngüsünde düzensizlik ve küresel tatlı su tüketimindeki artış ekolojik krizi doğurdu.Bunun sonucunda yağmur ormanları, her bir dakikada bir futbol sahası hacminde yok olmaktadır. 2050 yılında ise okyanuslardaki plastik miktarı balıklardan daha fazla olacaktır.
Küresel ısınmayı ve buzulların erimesini akıllara getiren iklim krizi, son yüz elli yılda biz insanların çıkarttığı bir faturadır! 1870 yılından bu yana, gezegenimizin yüzey ısısı +1,2 derece arttı.
Gıda piramidinin bozulması, tarımın olumsuz yönde etkilenmesi, biz insanların doğanın ve yaban hayvanlarınındoğal habitatlarına girmemiz, açlığın artarak devam edişi, yetersiz gıda tedariği gibi olumsuzluklar gıda krizini oluşturmaktadır. İçinde bulunduğumuz coronavirus gibi diğer pandemiler de salgın krizi olarak nitelendirilmektedir.
Aşırı yoksulluk, açlık, küresel durgunluk ve bunalım, eşitsizliklerde artış da ekonomik krizin unsurlarıdır. İç açıcı olmasa da bir kriz tablosu çizdik. En başında Yeni Yeşil Düzen’i, krizden çıkış yolu olarak belirttik. Avrupa Birliği, bu düzeni Avrupa Yeşil Mutabakatı olarak ifade ediyor. Bu sadece bir iklim politikası değildir.
AB ülkelerinin ve etkileşimde bulunduğu ülkelerin ekonomilerini dönüştüren, istihdam yaratan, insan merkezli, adil bir plandır.
Geçmiş yıllarda da birçok konferans yapıldı. Birçok anlaşma imzalandı. Bunların her biri krizden çıkmak için atılan somut adımlardı. İlk çevre konferansı 1972 yılında Stockholm’da yapıldı. BM Çevre Porgramı ortaya çıktı. 16 Eylül 1987’de, yüz elliden fazla ülkenin temsilcileri Kanada’nın Montreal kentinde toplandı.
Ozon tabakasında incelmeye yol açan maddelerin üretimi ve kullanımı konusunda Montreal Protokolü’nü imzaladılar. Bu protokol karbon kullanımını düzenleyen uluslararası kesin kurallar getirdi. Bu sözleşmenin kabul edildiği 16 Eylül günü, BM Genel Kurulu’nca Uluslararası Ozon Koruma Günü ilan edildi.
1992 yılında Rio Yeryüzü Zirvesi yapıldı. Sürdürülebilir ekonomik ve toplumsal kalkınma ile çevreyi koruma arasındaki bağlantılar ayrıntılı olarak tartışıldı. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi imzalandı. Sözleşmede bağlayıcı bir hedef ve zamanlama bulunmuyordu. Bundan üç yıl sonra Berlin’de gerçekleştirilen ilk Taraflar Konferansı’nda, hukuki olarak bağlayıcı bir protokol üzerinde anlaşmaya varıldı.
Sizlerin de hatırlayacağınız üzere 1996 yılında ülkemiz İstanbul’da gerçekleştirilen Habitat 2 Toplantısı’na ev sahipliği yaptı. Bu toplantı, hakçalık ve yaşanabilirlik kavramlarını ele almıştı.
1997 yılına geldiğimizde ise BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmeleri’nin en önemli parçası olan Kyoto Protokolü’nü görmekteyiz. Bu protokol, yeşil bir başlangıçtır. Küresel ısınma ve enerji kaynaklı sera gazı emilimini engellemek için atılan adımların başında gelir. Sera gazı etkisinde bulunan gazların kısıtlanmasını öngören uluslararası bir belgedir. İki farklı taahhüt dönemini kapsamaktadır. İlk dönem 2008-2012 yıllarını, ikinci dönem ise 2013-2020 yıllarını kapsamaktadır.
Bu süre içerisinde 2000-2015 yıllarını kapsayan BM’nin belirlediği Bin Yıl Kalkınma Amaçları belirlenmiştir. Ana tema, insanların aşırı yoksulluk ve çok boyutlu yoksunluklardan kurtarılmasıdır. Taraflar konferansının sonuncusu ise Paris İklim Anlaşması’dır. Bu anlaşma 12 Aralık 2015 tarihinde, mevcut BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olan devletlerin oy birliği ile kabul edildi.
Temel amaç, yeryüzü ısı artışını 2050 yılına kadar en fazla +1,5 derecede sınırlamaktır. Bu anlaşmayı biz Türkiye Cumhuriyeti olarak halen daha onaylamadık. Nereye kadar sürecek ki bu durum? …
Bir bilen var mı?..