KUZEYEGEHABER-Anket şirketleri ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’nin oy oranı eriyor’ sonuçlarını açıklamaya devam ederken ufukta erken seçim ihtimali henüz görünmüyor.
Bu sırada AKP güç kaybetse de oy oranını %30’un altına düşürmeden korumaya devam ediyor. Erdoğan’a ve partisine gönülden bağlı kemik kitle AKP’den kopmuyor. İktidar ve çevresinin bile saklamakta zorlandığı ekonomik kriz etkisini artırırken gazetemize çarpıcı açıklamalarda bulunan siyaset bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, AKP’yi kast ederek, ‘’Ben halen çözülebilecek ve havuzdaki delikten akabilecek seçmenler olabileceğini düşünüyorum’’ diyor. Tosun, İYİ Parti’nin ise içinden geçtiği çalkantılı süreci yara alarak da olsa atlatacağını söylüyor.
‘AKP’NİN OY ORANI KADEMELİ OLARAK ZAYIFLAYACAK’
%30’un altına düşmese de AKP’nin oy kaybettiği birçok anket şirketinin açıkladığı verilere göre bir gerçeklik olarak önümüzde duruyor. Pandeminin de etkisiyle kötüye giden ekonomi vatandaşı yoksullaştırmaya devam etse de 18 yıllık iktidarını sürdüren AKP hala birinci parti konumunda.
Son açıklanan anket verileri ile birlikte Erdoğan ve AKP’nin güç kaybetse de bu kadar yüksek bir desteği hala nasıl aldığını sorduğumuz Tanju Tosun sorumuzu şöyle cevaplıyor; ‘’Geçen seçimle karşılaştırıldığında AKP’nin kaybı ortalama 5-6 puan olarak hesaplanıyor. Çok da önemsenmeyecek bir düşüş aslında.
Geçmiş dönemlere baktığımızda AKP oylarında genellikle dalgalanmalar olurdu fakat yine yükseldiğini görürdük. Bugün itibari ile gelmiş olduğu noktanın seçmen oy tabanı itibari ile artık kolay kolay ileri taşınamayacak bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. Bundan sonra kademeli olarak zayıflayacak muhtemelen çünkü bütün sosyolojik, politik, ekonomik referanslara dair bagajlarını doldurdular ve artık yavaş yavaş özellikle iktisadi krizin de etkisiyle bu bagajlarından birtakım boşalmalar olmaya başladı.
Havuzda birtakım delikler açıldı ve açılan deliklerden sular akmaya başladı, akan sular havuzu yeniden doldurmaya müsait olmaya yetmeyecek diye düşünüyorum. AKP’nin havuzda açılan delikleri kapatmak gibi bir tedavisi de yok. Muhtemelen AKP kendi doğal sosyolojik tabanına yıllar içinde yapmış olduğu eklemelerle oluşan %30’a tutunmaya çalışacak. Giden seçmenleri yeniden kazanmak gibi bir gayretleri olsa ilk yıllarındaki gibi seçmenle özdeşleşme gibi bir uğraşları olurdu, kapsayıcı politikalar izlerlerdi fakat öyle bir dertleri yok.
Seçmen tepkisi açısından bakıldığında ise dünyada bazı seçim tipleri var, seçmenler ile parti bağlarının zayıflayıp partilere olan desteğin düştüğü seçimler var. Kanımca ilk seçim bu seçmenle parti bağlarının ciddi biçimde çözüleceği ve en ciddi biçimde etkilenenin AKP olacağı bir süreç olacak. Partilerin toplumsal desteğinin azalıp seçmen bağlarının zayıfladığı bu tür seçimlere ‘kritik’ seçimler deniyor teknik olarak.
HAVUZDAKİ DELİKTEN AKABİLECEK SEÇMENLER HALA VAR’
Tosun, %30 bandında oy oranı gözüken AKP’nin bu kitlenin içinden de oy kaybedebileceğini düşünüyor.
Tosun; ‘’Ben halen çözülebilecek ve havuzdaki delikten akabilecek seçmenler olabileceğini düşünüyorum. Sosyolojik olarak bakıldığında AKP toplumun en yoksullarından hala destek almaya devam ediyor. Fakat orta sınıfla kurmuş olduğu ilişki çözülme sürecine girdi. İstanbul seçimlerinin kaybedilmesi doğrudan doğruya bununla ilgili bir şey.
Seküler küçük esnaf, küçük tüccar, küçük burjuvazi AKP’nin izlediği ekonomi politikalarından en fazla zararı gören kesim ve AKP’den uzaklaşmaya başladılar. Ekonomi yönetilemediği takdirde ki bu AKP’nin dışında olan bir dinamik ve bunu yeniden yoluna sokmak mümkün değil. Ve bu böyle oldukça Bekir Ağırdır’ın dediği o gri alan genişlemeye devam eder.
YOKSULLAR NEDEN HALA AKP’YE OY VERİYOR?
Pandemi ile birlikte etkisi artan ekonomik kötüye gidiş seçmenin oy verme davranışını etkilese de siyaset bilimci Tosun, AKP’den vazgeçecek son kitlenin ‘yoksullar’ olduğunu belirtiyor.
Tosun, ‘’AKP seçmeni homojen bir seçmen değil. AKP’ye topyekun muhafazakarlar oy veriyor ya da en yoksullar oy veriyor diye bir önermede bulunmak mümkün değil. Çok farklı kategorilerden oy alıyor. Ve AKP’den en son vazgeçecek seçmen kitlesi yoksullar. Orta sınıfla sayısal olarak karşılaştırıldığında çok da büyük değil aslında ve seçimlerin kaderini Türkiye’de orta sınıf belirler.
Orta direk olarak bilinen kesim. Neden hala oy veriyorlar sorusuna işe şöyle cevap vereyim; Türkiye sosyal yardımlar aracılığıyla seçmenlerle en iyi ilişkiyi kurabilen ülkelerden birisi, bu nedenlerden birisi. Politik patronaj dediğimiz siyasal kayırmacılık, orta gelir mensubu olup küçük esnaf, küçük tüccar kesiminin eğitimli çocuklarının kamu bürokrasisinde istihdam ettirme bu kesimin gelirlerinde bir düşme olsa bile o istihdam bir şekilde idare ettiriyor. Seküler – büyük burjuvazi ise zaten önemli ölçüde AKP’ye oy vermiyor. Her iktidarın yanında olan büyük burjuvazi ise AKP’ye oy vermeye devam ediyor ama sayısal olarak büyük bir alan kaplamıyorlar.
‘DEVLET KAYNAKLARINI KULLANMANIN DA BİR SINIRI VAR’
Patron-yanaşmacı ilişkilerine dayalı bir dinamik bu yoksul kesimi özellikle sosyal yardımlarla, orta sınıfın ikinci kuşağını ise kamu bürokrasisinde istihdamla, bir üst kategoriyi devlet kaynaklarını bir şekilde kullanma aracılığıyla devam ettiriyor ama bunun da ekonominin yapısal durumu nedeniyle bir sınırı var. Türkiye’de o sınırlara doğru geliyoruz. Oraya geldiğimiz anda artık o kesimlerde de bir geri çekilme söz konusu olabilir ama bir parti olarak AKP ile Erdoğan faktörünü ayrı tutmak gerekir. Bunların dışında politik mitlerle, hikayelerle Erdoğan’ı aşkınlaştıran yukarılarda bir yere oturtan karizmatik yapan bir seçmen kitlesi var onların bu liderle bağının çözülmesi o kadar kolay görünmüyor.
‘CHP’NİN EN BÜYÜK TALİHSİZLİĞİ…’
Sosyal yardımların seçmen davranışlarını etkilediği bir ülkede yaşadığımızı belirten Tosun’a pandemi döneminde birçok önemli kampanyaya imza atmasına rağmen CHP’nin oy oranının neden stabil kaldığını soruyoruz; ‘’CHP’li belediyeler pandemi sürecindeki sosyal yardımlar ile İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere tırnak içinde CHP beceremez algısının iktisadi temelli kırılmasına katkı yaptı.
CHP de başarabilir şeklinde bir algı oluştu. Özellikle bunun büyük kentlerde değişmeye başladığını söyleyebiliriz ama genel anlamda baktığımızda CHP’nin en büyük talihsizliği ‘politik pozitif algı noksanlığı’. Seçmende tarihsel palavralardan ibaret oluşan bir negatif algı var ve halen kırılamıyor. Batı’dan Doğu’ya gittikçe özellikle bu hissediliyor.
Şu an yüzde 17 ile 21 arasında değişiyor CHP oyları ama tek başına olmasa bile ittifak stratejisi CHP açısından önemli. İki blok var, partilerin tekil oylarından ziyade bu blokların oylarındaki artış ya da azalış seçimin kaderini tahin edecek gibi görünüyor. Daha çok Millet İttifakı oylarına bakmak gerek.
İYİ PARTİ’NİN İÇ SORUNLARI SEÇMEN ÜZERİNDE ETKİ YAPAR MI?
İYİ Parti’de son dönemde yaşanan çok ayaklı tartışmaları sorduğumuz Prof. Dr. Tosun, ‘’Elbette bir etkisi oldu, bir sarsıntı etkisi yarattı. İYİ Parti’nin kendisini seçmen gözünde konumlandırmak istediği yer ‘iyiler hareketi’ ve parti içi meseleler sonrasında seçmen ‘böyle iyilik mi olur’ gibi bir soru sorabilir. Fakat partinin bunu atlatacağını düşünüyorum.
Baştaki ideolojik değişim mi olacak sorusundan ziyade gelinen noktada tartışmaların kişisel bir takım ikbal meseleleri ile alakalı olduğunu anlıyoruz. Seçmen bunu görüp anlayacaktır ve bu negatif yansımaz. İyi Parti yüzde 14’lere doğru çıkıyor. Yönetim kamuoyu önünde bunları tartıştırmamaya çalışıyor, bu olumlu bir strateji.
‘AKP ÖNCESİNDE UÇARI BİR SEÇMEN KİTLESİ VARDI’
AKP öncesi dönemde seçmenlerin oy tercihlerini daha sık değiştirdiğini kaydeden Tosun, AKP’nin kurumsallaşarak kendine sadık bir seçmen kitlesi yarattığını vurguladı.
Tosun; ‘’Türkiye’de AKP öncesine baktığımızda çok hareketli, uçarı, bir partiden bir partiye koşan bir seçmen kitlesi vardı. Özellikle bu partiler 12 Eylül sonrası kurulduğu için kimlikleri kurumsallaşamamıştı. ANAP’tan DYP’ye, CHP’den DSP’ye gidip geliyordu insanlar. Seçmenin partiyle kendini özdeşleştirme düzeyi oturmadığı için bu geçişler yüksek şekilde oluyordu.
Ama 2002’den sonra AKP’nin kimliği kurumsallaşmaya başladı. Bu nasıl oldu? Patron- müşteri, patron- yanaşma ilişkileri aracılığıyla AKP seçmeni kendine bağladı. Şu an ekonomik kriz nedeniyle aradığını artık bulamayan seçmen çekilmeye başlasa da hangisi olsa fark etmez diğer partiye giderim tipinde bir seçmen kitlesi yok şu an. Çünkü o seçmenin bağlılığını ekonomik dinamikler üzerinden inşa etti AKP ama bugün gri alana çekilse de insanlar ‘ben x partisine oy verirsem halim nice olur’ diye bir soru işareti de hala var.
GELECEK VE DEVA PARTİSİ NEDEN BEKLENEN İLGİYİ GÖRMÜYOR?
Henüz çok yeni olduklarını söylemek zor değil. Bu partiler kongrelerini yapma sürecindeler ve illerde teşkilatlanıyorlar hala. Türkiye’de parti siyaseti eşittir örgütlü siyaset demektir. Örgütünüz yoğun değilse etki alanınız zayıf kalır. Sizi seçmene takdim edecek örgüt güçlü olmalı. Bunlar net değilse seçmen ekranda bir lideri gördü diye çok karizmatik bir etkisi yoksa oy vermiyor.
Babacan ve Davutoğlu örnekleri de bunun gibi. İkisinin de yeni olmaları, örgütlenme süreçlerinin devam etmesi, karizmatik olmamaları ve tabi ki AKP çıkışlı olmaları birer problem haline dönüşüyor. AKP’den uzaklaşmak isteyen seçmen ‘niye geçmişte AKP’de politika yapmış isimlere oy vereyim’ diye düşünüyor elbette. Bu soruyu iki partinin de cevaplaması gerekiyor.
‘OY ORANLARININ YÜKSEK SEVİYEYE GELMESİ MÜMKÜN GÖZÜKMÜYOR’
Şu aşamada iki partinin de oy oranlarını yüksek seviyelere çıkarması mümkün gözükmüyor. Çünkü siyasal alan oy tabanları itibariyle kapılmış durumda AKP var, CHP var, İYİ Parti var HDP var. Öyle yeni şeyler söyleyecekler ki seçmeni ikna edecekler, seçmen de ondan sonra bu partilere yönelmeye başlayacak. Bugün karşımızda duran seçmen 80’lerde, 90’larda olduğu gibi aynı blok içinde olsun da fark etmez tarzında karar vermiyor ama yükselme potansiyelleri de var fakat bunun bir sınırı var tabi ki diğer partileri dikkate aldığımızda çaba sarf etmeleri gerekiyor.
ERKEN SEÇİM BİR, BİR BUÇUK YILDAN ÖNCE OLMAZ..!
Muhalefetin AKP için sık sık dile getirdiği ‘ilk seçimde gidecekler’ sloganını sorduğumuz Tosun önümüzdeki süreçte araçsal ittifakların değil değer birlikteliklerinin mevcut iktidarı değiştirebileceğini belirtti.
Tosun; ‘’İlerleyen zamanda ittifakların bileşenleri ne olacak? Partiler tek başına seçime girdiği takdirde iktidar değişikliği kolay görünmüyor. Pragmatik araçsal ittifaklar yerine değer birlikteliğine bağlı ittifak stratejisi kanımca mevcut iktidarın değişimine yol açabilir. Erken seçim bir, bir buçuk yıldan önce olmayacaktır, bu şartlar değişmezse eğer elbette.
Aritmetik tablo ile ilgili de bir şey bu. Cumhurbaşkanı’nın yeniden aday olma sorunu var, muhalefetin seçim kararı alma gücü yok. Burada Millet İttifakı’na düşen amasız bir şekilde Türkiye’nin çıkarları, iyiliği adına ortak değerler etrafında şimdiden bir strateji belirlemek. Seçim yaklaştıkça rakibi yenmek için strateji önümüzdeki süreçte daha da zor olacak. Çünkü seçim 2023’te olduğu takdirde 2023’ün özel bir anlamı var Türkiye için. Bir tarafta AKP’nin 2023 hedefi var, diğer tarafta Cumhuriyet’in 100. Yılı var. Çok ciddi anlamda bir siyasal rekabetle karşı karşıya kalınacak. Dolayısıyla bu stratejisinin iyi kurulması gerekiyor.
ÇİZGİ FİLM YAPIP ALAY KONUSU OLUYORSUNUZ..!
İktidara Avrupa Birliği, LGBTİ haklarının anayasal güvenceye alınması, demokratikleşme gibi bir çok vaatle kendinden olmayan seçmenin de gönlünü kazanarak gelen AKP’nin neden dışlayıcı ve otoriter bir çizgi izlediğini sorduğumuzda Tosun şöyle cevap verdi, ‘’Bir kere AKP şuna karar vermeli geriye mi bakacağız yoksa ileriye mi bakacağız? Ama ileriye bakarken ilerideki değerlerle yani kapsayıcı değerlerle bunu yapmak…
Geriye bakmak, mitlerle bunu yapmakla çıkış yolu bulmak zor. En fazla çizgi film (AKP Gençlik Kolları’nın ‘Sen Kimsin?’ başlıklı video paylaşımını kastederek) yapıyorsunuz ondan sonra alay konusu oluyor o da. AKP kuruluş kodlarına dönmesi durumunda Türkiye siyasetini açabilecek bir takım alanlar yaratabilir. AKP’nin de en büyük açmazı bu; ‘Bizim iktidarda kalmamızın önünde bunlar birtakım engel oluşturabilir, durumu bu şekilde idare edelim’ fikri var.
Bunun bir aritmetik maliyeti olabileceği düşünülüyor kimlik olarak daha milliyetçi bir çizgiye kayıldığı için. Seçmen nezdinde bunun bir maliyeti olacağını düşüneneler azımsanmayacak ölçüde. Risk almak istemiyorlar. Kendi tabanını yok etmeden konsolide ediyorlar. Öbür taraftan risk almak da istemiyor.
İktidarın ilk yıllarında izlenen politika risk almak anlamına gelmiyordu ama şimdi geçen bu 20 yıllık periyod AKP’yi statükocu bir konuma getirdi. Demokratikleşme, yeni anayasa, kadın hakları, çocuk hakları gibi şeyler için marjinal faydasının olduğunu düşünmüyorlar. Olaya dar bir perspektiften bakıyorlar..