“M. Selim Kudar’ın Muatazmayinşatürka adlı kitabını, yıllar önce Tahtakuşlar Etnografya Galerisi’nden edinmiştim. Aldığım o günü, Selim abinin güveni unutulmaz kılmaktadır.
Mitolojiyi, efsaneleri ve Tahtacı Türkmenlerinin geleneğini öğrenmek için sabırsızlanıyordum. Cüzdanıma baktığımda ise kitabı satın alabilecek kadar paramın olmadığını fark etmiştim. Bu durumu anlatmıştım. Selim abi, hiç tereddüt etmeden kitabı vermişti.
Belki de bana duyulan güveni boşa çıkartamayacağımı hissetmişti. Ödemeyi yapabilmem için banka hesap numarası istemiştim. Birkaç güne içerisinde kitabın ücretini yatırmıştım. Asla yalan söylemeyen doğaya layık kalmaya çalışan ben Kazdağ Çiğdemi’ne de başka bir tutum yakışmazdı.
Kazdağları’nda doğmuş Tahtacı Türkmenleri’nin nereden geldiğini, kim olduklarını, kullandıkları sembollerin, motiflerin takıların ve nazarlıkların ne anlam ifade ettiğini artık öğrenecektim. Hem de yüzeysel olarak değil, bilimsel ve gerçek araştırmalar ışığında…
Kitabı bitirince eski uygarlıklar, Orta Asya, Meksika, Peru, Aztek, Maya, İnka kültürleri hakkında ne çok şeyi bilmediğimi görmüştüm M. Selim Kudar’ın üstlendiği misyona büyük bir saygı duymuştum.
Bana nice öğretiler kazandıran kitap, yurtiçi ve yurtdışındaki birçok arkeolog, antropoloğun etkileşimi sonucu meydana gelmiştir. Amerika, Kanada, Almanya, Avustralya, Hollanda, Danimarka, Norveç gibi ülkelerin kütüphanelerinde yer almaktadır.
Ders olarak görülmesiyle eğitime büyük bir katkı sağlamaktadır. Her yönüyle, insanlığın kök kültürü anlatan kitaptan, bazı bölümleri sizlere aktaracağım. Özellikle günümüzde tanık olmaya utandığımız doğa ve çevre sorunları ve kadının maruz kaldığı konular hakkında akıllarda bir soru işareti bırakmak istiyorum.
Şaman inancına göre, ağaç gökyüzü ile yeryüzü arasında kurulan irtibatın sembolüdür. Tanrılık ve kutlu orman meydana gelsin diye, dini ayinler ve kurban törenlerinden sonra kayın ağaçları dikilir. Uygur efsanelerinde Uygur hakanlarının ağaçtan türedikleri söylenir. Dede Korkut kitabında adı geçen bir kahraman olan Başat: ‘’ Atam adını sorarsan kaba ağaç, anam adını sorarsan kağan arslan diyor.’’
Kızılderililer, toprak ve toprağın ‘bize verdikleriyle doğru orantılı olmalıyız. İyi ilişkiler kurmalıyız. Yoksa doğanın yıkımı insan yıkımıyla son bulacaktır. ‘ der. Hiçbir zaman Kızılderili’ler, yaş ağaç kesip yakmazlar. Bitki bile kopardıklarında ondan özür dilerler. Asla hiçbir şeyin canını yakmazlar.
Tahtacı Türkmenler ’de kadın erkeği oyuna kaldırır. Törenlerde semah oyunları oynanır. Kadının kendini oyuna davet ettiği erkeğin buna itiraz hakkı yoktur. Çünkü oyun daveti alan erkek kalkmazsa kadına saygısızlık etmiş olur.
Kazdağı Tahtacıları, her yıl 6-7 Mayıs tarihlerinde mezarlıkta Hıdırellez Bayramı’nı kutlar. Bunun amacı; atalarına sahip çıkmak, onların yolundan gitmek, yalnız olmadıklarını ve onlara layık olmaya çalıştıklarını göstermektir.
Biz insanlara ders veren daha o kadar çok bölüm var ki… Her birini sizlerle paylaşmaya ne kelimeler yeter ne de zaman. 5. basıma ulaşan kitabı ilk okuduğum zaman bu ifadeler, zihnimde yepyeni düşünceler doğurmuştu.
Bugün de bazıları sorular sordurmaktadır. Doğaya ve yaşadığımız topraklara karşı büyük bir saygısızlık içinde olan kimi kurum ve kuruluşlar, kişiler neden bir ağaca Şamanlar gibi sahip çıkmaz? Çok mu zor Kızılderililer gibi can yakmadan yaşamak?
Bitkilere en az onlar kadar saygı gösteren insanlar olabilecek miyiz? Neden halen daha yaşantımızın her alanında kadın ve erkek eşitliğinden ödün vermeyen bir toplum değiliz?
Önümüzdeki seçimlerde Cumhuriyeti’mizin kurucusu Atatürk’ün, ‘Geçmişine bilmeyen geleceğine yön veremez’ sözünü ilke edinen yönetimleri seçeceğiz değil mi? Kendi öz kültürüne yabancı kalmayan bir millet olduğumuzu gösterebilmek umuduyla yazımı sonlandırıyorum..