Hora Fatma Teyze, Kazdağları eteklerindeki Tahtakuşlar Köyü’nün değerli bir büyüğüdür. Binlerce yıldır süregelen kadim Türkmen geleneğini yaşatandır.
İleri görüşlü, aydın bir kadındır. Yüreğindeki insan sevgisiyle herkesi kucaklar. Kendisi ile geçen yıl Sarıkız Zirvesi’nde tanışmıştık. Fatma Teyze, sanki bu yıl etkinliklerin gerçekleştirilmeyeceğini, o zaman hissetmiş. Rüzgârlar esse de, fırtınalar kopsa da sana geliriz Sarıkız. Sana her şey değer demişti. Ben de kendisine köye gelince seni ziyaret edeceğim demiştim. Verdiğim bu söz, bütün bir yıl boyunca hep aklımdaydı.
Sizlerin de bildiği üzere, bu yıl etkinlikler pandemiden dolayı günübirlik ziyaretler şeklinde gerçekleşti. Durum bundan ibaret olunca Tahtakuşlar’a gitmem kaçınılmaz oldu. Hora Fatma Teyzeme verdiğim sözü yerine getirmeliydim. Kendisinden çok şey öğrendiğim sohbetine bir kez daha tanık olmalıydım.
Bunun verdiği heyecanla yola çıktım. Beni önce köyün simgesi olan, Tahtakuşlar Meşesi karşıladı. 2009 yılında kayıt altına alınan bu ağaç gibi diğer anıt ağaçlarında bir ruhu olduğuna inanıyorum. Onlar, geçmişe tanık olmalarıyla beni derinden etkilerler.
Anıt Ağaç’ın etrafında köy sakinlerinden birkaç kişi oturuyordu. Onlara Fatma Teyze’yi sordum. Evi, taşımalı sisteme geçilmeden önce eğitim ve öğretim veren okula çok yakınmış. Adımlarımı atarken, ülkemizdeki eğitim sisteminin son durumunu düşündüm. Pandeminin bir an önce bitmesini ve çocuklarımızın okullarına kavuşmasını diledim.
Pek çok köyümüzdeki gibi kaderine terk edilen okul binasının önündeydim. Bahçesinde, kendi el emeği göz nuru ürünlerini sergileyen Tahtakuşlarlı kadınlar vardı.
Her birinin tezgâhında; sofralarımızın baş tacı zeytin ve zeytin ürünleri, Kazdağları’nda yetişen nane, kekik, bitki çayları, kendi yaptıkları gün hamuru, salça, turşu ve reçel gibi her türlü doğal ürünler bulunuyor. Gördüklerim arasında en çok dikkatimi Türkmen motifleriyle bezenmiş çanta çekti.
Çantayı oluşturan motiflerin ne anlama geldiğini, köyün üç Fatma’sından biri olan canım teyzem anlattı. Onu da tıp ki Hora Fatma Teyzem gibi çok sevdim. Atalarından öğrendiklerini günümüze taşıyan elleri hiç boş durmuyordu.
Bir yandan bizimle sohbet etti. Bir yandan da yeni bir çantayı örmeğe devam etti. Tahtakuşlar ’da kendisinden başka bu çantayı örmesini bilen bir kişi daha varmış. O an bu geleneği, köyün genç kızlarının yaşatıp yaşatmayacağını düşündüm.
Diğer köy kadınlarıyla da sohbet ediyordum. Geçtiğimiz kış, köye Edremit Halk Eğitim Merkezi’nden bir öğretmen gelmiş. Çoğu kadın, takı kursuna katılmış. Yaptıkları takıları sergilerin de görebilirsiniz. Tahtakuşlar’ın öz değeri olan bu çantanın yapımı da pekâlâ bir kurs konusu olabilir.
Açılacak bu kursa köyün genç kızlarının katılabileceği gibi bölgenin kültürüne ilgi duyanlar da katılabilir. Umarım bu önerimi ilgili kurum ve kişiler dikkate alır. Hep birlikte kültürümüze sahip çıkmış oluruz. Hiç de fena olmaz değil mi?
Sonunda Hora Fatma Teyze ile birbirimize kavuştuk. Beni görür görmez tanıdı. Buna öylesine çok sevindim ki. Sohbetimizin son kısmında yaşadıkları olumsuzluklardan bahsettiler. Tahtakuşlar’da sağlık ocağı da yok. Ulaşım sorunu da yaşıyorlar.
Pandemiden dolayı otobüs seferlerinin azaldığını söylediler. Duyduğum bu gibi şeyler mutluluğumu gölgelemedi. Aksine daha çok çalışmamız gerektiğini gösterdi.
Hep birlikte güzel bir yaz günün keyfini çıkarmaktaydık. Ben Kazdağ Çiğdemi’ni hiç yabancı bilmeyişleri de sevincimi arttırdı. Kendi annem gibi sevdiğim köy kadınlarımızın ellerinden yayık ayranını da içmiştim. Sanki artık ayrılık zamanı gelmişti.
Her birine çok daha güzel günlerde görüşmek umuduyla veda ettim. Umarım, önümüzdeki yıl Sarıkız Etkinlikleri’nde buluşabiliriz Ve zirvedeki varlığımız ile herkese şunu anlatmış oluruz; Anadolu’da hep vardık, var olmaya devam edeceğiz..