KUZEYEGEHABER-ADD Aliağa Şubesi ve Demokrasi Platformu Bileşenleri, Ayasofya Camisinda kılınan Cuma Namazı öncesi hutbede Atatürk’e lanet okuyan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında suç duyurusunda bulundu. Dilekçe verildikten sonra Eğitim-İş Aliağa Şubesinde basın açııklaması yapıldı açıklama şöyle;
“Sadece birkaç günlük olaylara, gelişmelere bakıldığında; görülecektir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik ve demokratik” niteliklerinin içi tamamen boşaltılmıştır, zayıflatılmıştır ve son vuruş beklenmektedir…
Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık nedenlerinden, Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıldönümüne denk getirilen, Ayasofya’nın ibadete açılması sırasında, Ali Erbaş’ın Büyük Atatürk’e yönelik, hadsiz ifadeleri sıcaklığını korumaktadır. Ali Erbaş’ın bu sözlerinden daha vahimi devlet yöneticilerinin, tüm üst düzey komuta kademesinin, yargı temsilcilerinin huzurunda bu konuşmayı yapmaya cüret etmesidir. Büyük Atatürk’ü
hutbelerden çıkaran, anmayan ve bir kez bile rahmet dilemeyen Ali Erbaş’ın “Atatürk’e dua edilir” ifadeleri aldatmacadır.
Bağımsızlık mücadelemizin resmi belgesi olan Lozan Antlaşması’nın yıldönümü nedeniyle Anıtkabir’i ziyaret etmek isteyen yurttaşlar “ilaçlama yapılıyor” denerek barikatların ardına itilirken, Ayasofya’daki cuma namazı için pandemi yokmuşçasına yapılan organizasyon manidardır.
Tarikatların temsilci yollayarak boy gösterdiği organizasyon, ne yazık ki sadece bir siyasi şov olmakla kalmamış, laiklikle hesaplaşmaya dönüşmüştür.
Sanki yıl 2020 değilmişçesine, bir devlet yöneticisi değil de TRT’nin Osmanlı konulu dizilerinden birinde oynuyormuşçasına minbere elinde kılıçla çıkan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Cumhuriyet düşmanlarına rahmet, kurucularına lanet okumuştur!
Sahibinin sesi olan Erbaş, “Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’yı cami olması için vakfetti. Bizim inancımızda vakıf malı dokunulmazdır. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar” diyerek isim vermeden Atatürk’e dil uzatmıştır.
Atatürk’ün kurduğu devlette memur olan bir şahıs, Atatürk’e dil uzatamaz! Atatürk ve silah arkadaşları olmasa belki bu coğrafyada bir daha namaz dahi kılınamayacağını idrak edemeyen bir şahıs, bu aziz milletin şanlı tarihi hakkında ileri geri konuşamaz.
Aile içinde “üvey” olan kadınların kimlere “helal” olduğu gibi sapkınlıkları fetva diye yayınlayan, kendi devletin bütçesinden aslan payını alıp, lüks zırhlı aracına binerken israfın ne kadar günah olduğundan dem vuran Diyanet İşleri Başkanı, bu son konuşmasıyla bardağı taşırmamış, kırmıştır!
Haddini, kendini, yaşadığı ülkenin yakın tarihini bilmeyen Diyanet İşleri Başkanı, derhal görevden alınmalıdır. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş görevden alınmadığı takdirde Ata’sına her zaman vefalı olan bu millet, elbet sessiz kalmayacaktır!
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
GÖNDERİLMEK ÜZERE
ALİAĞA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA
ŞİKAYETTE BULUNAN :
ŞÜPHELİ : ALİ ERBAŞ-Diyanet İşleri Başkanlığı Üniversiteler Mah. Dumlupınar Bul. No : 147/A Çankaya/ANKARA
SUÇ :Kurucu liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e hakaret etmek ve halkı kin ve .düşmanlığatahriketmek
SUÇ TARİHİ : 24.07.2020
AÇIKLAMALAR :
1-Şüpheli ALİ ERBAŞ 24.07.2020 tarihinde, Ayasofya Camisinde cuma namazı öncesi verdiği hutbede “Allah’ın izni ve inayetiyle İstanbul’u fethe mazhar olan, aziz şehrin tek bir taşına bile zarar gelmesine izin vermeyen, cennetmekân Fatih Sultan Mehmed Han’a ve 1 Haziran 1453’te Ayasofya’da ilk Cuma namazını kıldıran ilim ve hikmet tabibi Akşemseddin Hazretlerine selam olsun.” demiş ve devamında “Bizim inancımızda vakıf malı kutsaldır. Dokunanı yakar. Vakfedenin şartını çiğneyen lanete uğrar.” demek suretiyle İSTANBUL’u düşman işgalinden kurtaran Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü rahmetle anmak yerine lanet okumak suretiyle alenen hakaret etmiş ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmiştir. Şüpheli şunu unutmasın ki bugün Ayasofya’da cuma namazı kıldırmasını Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e borçludur. İstanbul’u düşman işgalinden kurtararak ikinci kez fetheden Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü anmamak ve anmadığı gibi lanet okumak nasıl bir zihniyettir?
2-Lozan Barış Antlaşmasının 97. Yıldönümüne denk getirilen Ayasofya Camisinde cuma namazında şüpheli ALİ ERBAŞ’ın söylemleri, Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e, çağdaş kazanımlara, laik ve demokratik cumhuriyete açıkça meydan okunmaktadır. Türkiye Cumhuriyet’nin memuru olan şüpheli açıkça Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı hareket etmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin memuru statüsünde olan şüpheli ALİ ERBAŞ’ın düşman kuvvetlerini lanetlemesi gerekirken oturduğu minberden Türk Toplumunun Ortak Değeri olan Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e lanet okuması şüphelinin içindeki şeriat devleti özleminin dışa vurumundan başka bir şey değildir. Şüpheli Ayasofya Müzesinin cami olarak ibadete açılmasına ilişkin değerlendirme yaparken de ”İçinde sadece ibadet edilmekle kalınmasın bir mektep bir medrese de olsun” diyerek şeriatla yönetilme arzusunu dışa vurmuştur.
Medrese İslam ülkelerinde, genellikle İslamlık kurallarına uygun bilgilerin okutulduğu öğretim kurumudur. Türkiye Cumhuriyeti Laik ve Sosyal Hukuk devletidir. Şüphelinin bu söylemi ile ilgili de suç duyurusunda bulunulmuştur. Görüldüğü üzere şüpheli gaflet ve delalet içindedir.
3- Şüphelinin halen Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapması hem Anayasaya hemde Diyanet İşleri Kuruluş Kanunu’na aykırıdır. Şöyleki; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının başlangıç bölümüne ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk dört maddesine aykırı davranmaktadır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ BÖLÜMÜ..
Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda;
Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak, Türkiye Cumhuriyetinin ebedi varlığı, refahı, maddî ve manevî mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
(Değişik: 3/10/2001-4709/1 md.) Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;
Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.” demektedir. Devamında da
BİRİNCİ KISIM
Genel Esaslar
I. Devletin şekli
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.
IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda
” İ-Diyanet İşleri Başkanlığı
Madde 136 – Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” demektedir.
Görüldüğü üzere başlangıç bölümünde Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda hareket edilmesi vurgusu sürekli yapılmıştır. 2. Madde de başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan Laik ve Sosyal Hukuk devleti olduğu düzenlenmiştir. Yine 136.madde de Laiklik ilkesine doğrultusunda siyasetin dışında kalarak görevini yerine getireceği düzenlenmiştir. Bu nedenle şüphelinin haddini aşarak Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü lanetlemesi Anayasal suçtur.
Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, kuruluş kanunu olan 429 sayılı Kanun’da “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” şeklinde ifade edilmiştir. Diyanet İşleri Başkanı olan şüpheli haddini aşmakta ve Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ü lanetleyerek devleti dizayn etmeye kalmaktadır. Şüpheli söylemleri ile hem Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e hakaret etmekte hem de halkı kin ve nefrete tahrik etmektedir.
4- 5816 Sayılı Yasanın 1. Maddesi ‘’ Madde 1 – Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’ demektedir. Yasanın amacı Türk Milletinin milli değeri olan Kurucu Liderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün hatırasına, topluma malolmuş manevi şahsiyetine alenen yapılan hakaret, söylenen küfür, tahkir ve tezyif içeren söz, yazı ve eylemlere karşı özel koruma altına almaktır. Türk Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ün hatırasına hakaret eden ve Türk toplumunun duygularına ve ortak değerine zarar verip kamuoyunda tepki toplayan eylemleri özel olarak cezalandırmayı tercih etmiştir.
5- Türk Ceza Yasası 216 madde ise Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama başlığı altında,
(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. demektedir.
6- MÜVEKKİL DERNEĞİN KURULUŞ NEDENİ..
Atatürk’ün bedensel varlığının artık aramızda bulunmamasından cesaret alan içteki ve dıştaki kimi olumsuz güçler, O’nun yeni Türk Devletini yaratma doğrultusunda ilk adımı attığı 19 Mayıs1919’un üzerinden tam 70 yılın geçtiği bu günlerde, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı, açık ya da kapalı saldırılarını doruğa ulaştırmış bulunmaktadır. Bundan daha kötüsü, plânlı ve sinsi bir çalışma ile, o devrim ve ilkeleri gelecekte yok etmek çabası içindeler.
Oysa Atatürk;
Sadece “bağımsızlığı tümüyle tehlikeye düşmüş Türk Ulusunu ve yurdunu emperyalist güçlerin işgalinden kurtaran bir büyük asker “değildir.
O, bunun çok daha ötesinde, örneğin siyasal, kültürel ve ekonomik alanlar başta olmak üzere, her alanda bağımsızlığımızı yok edici ya da kısıtlayıcı olumsuz bağları koparan;
Ulusal egemenliği gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ;
Kişisel inançlara dokunmayarak, toplumumuzu Ortaçağ zihniyetinden ve şeriattan kaynaklanan “nakil”e dayalı kurum ve kurallardan kurtarıp, sürekli biçimde çağdaş ve uygar bir ulus olmanın ve böyle kalmanın yollarını gösteren , “akıl”a dayalı lâik düşünce, lâik hukuk ve lâik öğretim sistemlerini toplum yaşamında egemen kılan;
Tüm özgürlüklerin ve insan haklarının sosyal Hukuk Devletinin ve çoğulcu demokrasinin yolunu açan;
Yüzyıllarca ikinci sınıf insan durumuna düşürülmüş Türk kadınını gerçek yerine yükseltip, eşit haklara ve eşit onura sahip insan ve yurttaş yaparak yapay eşitsizlikleri kaldıran;
İçten ve dıştan kaynaklanan her tür sömürüye karşı çıkarak, halkın yalnız siyasal değil, ekonomik ve sosyal alanda da gerçek efendi durumuna gelmesini ve tüm yurttaşların gönencini devletin varlık nedeni ve amacı sayan;
Ulusal ekonominin girişimcilerin keyfine, yalnız kâr ve rekabet mekanizmasına göre başıboş biçimde işlemesine değil, toplumun ve tüm yurttaşların gereksinimlerini karşılayacak biçimde devlet tarafından yönlendirilmesini ilke olarak benimsemiş ve benimsetmiş olan;
Yurdumuzun yeraltı ve yerüstü zenginliklerinden, Türkiye halkının yararlanmasını benimseyen ve kabul ettiren; Misak-ı Millî sınırları içinde “Türk’üm” diyen herkesin Türk olduğu ölçütünü getirerek, ırkçılığı reddedip; yapıcı, olumlu ve çağdaş Türk Ulusalcılığını yaratarak, onu devletimizin temel ilkelerinden biri yapan;
Her yurttaşın eğitimden, bilimden ve sanattan payını almasını, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür kuşaklar”ın yetiştirilmesini devletin başta gelen görevi yapan;
Kültür emperyalizminden kurtulabilmemiz ve eğitimin yaygınlaştırılabilmesi için yeni Türk harflerini kabul etmenin yanında Türk dilinin arındırılması ve zenginleştirilmesini büyük bir toplumsal görev sayan;
Türk Ulusunun tarihini, çağdaş insan kökenine bağlayan;
“Yurtta barış, Dünyada barış” ilkesi ile devlet yaşamında ve uluslararası ilişkilerde kaba kuvveti, rkçılığı, saldırı savaşını mahkûm eden;
Dış politikada “Dünya uluslar ailesinin eşit haklara sahip onurlu bir üyesi olma” ölçütünü ve “karşılıklılık kuralını” vazgeçilmez ilke yapan;
Bütün ulusların insanlık ailesinin bir parçası olduğunu vurgulayarak, insanlığın bütünleşmesi düşüncesinin tohumlarını atan Çağdaş Devlet Kurucusudur.
Bu durum karşısında Atatürk devrim ve ilkelerinin, toplumsal sorunlarımızın çözümlenmesinde ışık tutucu niteliğe ve yaratıcı güce sahip olduğuna inananlar, “Atatürkçü Düşünce Derneği”ni kurarak, O’nun devrim ve ilkelerinin gelecekte de egemen olmasına katkıda bulunma ve onlara bekçilik yapma zorunluluğunu duymuşlardır.
Kurucular Kurulu-19 Mayıs 1989 ” demektedir.
Müvekkil Derneğin kuruluş nedeni ve kuruluş felsefesi yukarıda yazıldığı gibidir. Bu nedenle şüphelinin Kurucu Liderimiz Gazi MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’e karşı hakaret içeren söylemleri ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ’nin Kurumsal kimliğine karşı da yapılmış hakarettir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan ve resen görülecek nedenlerle, şüpheli hakkında gerekli kovuşturmanın yapılarak hakkında kamu davası açılmasını saygılarımla arz ve talep ederim..”
ŞİKAYETÇİ
Atatürkçü Düşünce Derneği Aliağa Şb.
Adına Şube Başkanı
Suat Kıvılcım ÇAĞAN
TC:14962423180