KUZEYEGEHABER-Görünmezlik, yıllardır bilim kurgu eserlerini süsleyen şeylerden bir tanesi. Bu konu üzerine kitaplar yazıldı, filmler çekildi ve görünüşe göre en sonunda görünmezlik konusunda oldukça önemli bir adım atıldı.
Görünmezlik konusunda en bilinen eser, bilim kurgu dünyasının en büyük isimlerinden H. G. Wells’e ait olan The Invisible Man’dir. H. G. Wells’in bu eserinde bir bilim insanı, derinin kırılma indeksini değiştirerek görünmezliğe ulaşır. Wells’in romanındaki bilim insanı Griffin, insan derisinin 1,4 olan kırılma indeksini, havanın kırılma indeksi olan 1 ile eşleştirmeyi başarır.
Görünmez olmak:
Söz konusu bu fikir, aslında gerçek bilime sırtını yaslıyor. Bir nesnenin kırılma indeksini, yağ gibi bir sıvının kırılma indeksine eşleştirirseniz nesnenin ortadan kaybolmasını sağlayabilirsiniz.
Bilim insanları da bir mürekkep balığında bulunan proteini kullanarak insan böbreği hücrelerinin kırılma indeksini ortama benzemesi için değiştirmenin bir yolunu keşfetti. Tamamen görünmez olmasalar da bu karışım, tuz çözeltisiyle karıştırıldığında neredeyse tamamen şeffaf oluyor.
Araştırmanın baş yazarı olan Kaliforniya Üniversitesi’nden kimya ve biyomoleküler mühendisi Alon Gorodetsky, Inverse’e yaptığı açıklamada hedefinin bu teknolojiyi insan derisini görünmez yapmak için kullanmak olduğunu söyledi. Ayrıca bu teknoloji, estetik ameliyatlardan hücre görüntülemeye kadar birçok farklı alanda da kullanılabilir.
Mürekkep balığı ve ahtapot gibi kafadan bacaklı canlıların vücudunda lökofor hücreleri adı verilen hücreler bulunuyor. Bunlar, görülebilir ışığın tüm spektrumunu dağıtabilir.
Normalde bu canlılar, süt beyazı gibi gözüküyor ancak deniz suyundan gelen filtrelenmiş ışığı da dağıtabiliyorlar ki bu da bulundukları ortamda kamufle olmalarını sağlıyor.
Kıyı mürekkep balıklarında bulunan lökofor hücreleri, ‘reflectin A1’ adı verilen proteini açığa çıkararak ışığı dağıtabiliyor. Gorodetsky ve ekibi de gelişmemiş insan böbreği hücrelerini, bu proteini açığa vurması için değişikliğe uğrattı.
Ekip, bu sayede ışığı dağıtan parçacıklar elde etmiş oldu. Bir diğer önemli noktaysa ekibin, ışığı dağıtan bu parçacıkların gerçek boyutunu değiştirerek bu hücrelerin şeffaflığını manipüle edebilecek bir yol bulmuş olması. Gorodetsky, tuz çözeltisi ekleyerek bu parçacıkların boyutunu büyütebildiklerini söylüyor.
Ekip, yaptıkları bu keşfi test etmek için bu hücreleri, farklı yoğunluklarda sodyum klorür içeren iki parçaya yerleştirdi. Hücreler düşük tuz yoğunluğuna maruz bırakıldığında bunların gözle görülebilir şeffaflıkta olduğu gözlemlenirken, daha yüksek tuz yoğunluğuna maruz bırakılan hücrelerin daha fazla ışığı yansıttığı ve gözle görülebilir opaklıkta olduğu gözlemlendi ancak hâlâ öncekine göre daha kolay görülebilir noktadaydı.
Yaşanan bu değişim, şeffaflığın değişiminin ayarlanabilir olduğu anlamına geliyor. Bu da bilim insanlarının şeffaflık dereceleri arasında değişiklik yapılabilmesine imkân veriyor. Sonuç olarak bu tür şeffaf hücrelerin kullanımı için daha fazla alanın kapıları aralanıyor.
Bilim insanları, farklı teknikler kullanarak zaten tamamen şeffaf insan organları ya da içi görülebilen fare beyni yapmayı başarmıştı ancak Gorodetsky’nin yöntemi ayarlanabiliyor ve tek bir spesifik hücreye uygulanabiliyor. Gorodetsky, bu yöntem sayesinde vücuttaki yaraların gizlenebileceğini söylüyor.
Gorodetsky, “İnsan derisini, tıpkı bir mürekkep balığı derisi gibi şeffaflığını değiştirebilir yapmak istiyoruz ancak bu, oldukça zorlayıcı ve ağır bir proje. Bunu yapabilmenin henüz başındayız ancak sabah uyandığımda işe gitmek için beni heyecanlandıran şey de bu” diyor..
Kaynak-Webtekno