İnsanın ve insan topluluklarının ortak bir bilinci olmalıdır;
“Doğa ile uyumlu yaşarsanız, doğanın değerini bilir ve doğaya saygılı olursanız dengeli ve mutlu bir yaşam sürdürebilirsiniz.”
Çünkü, inancımıza göre; tün canlıların tek sahibi Allah’tır. Yaradan, yarattıklarına hoyrat ve saygısız davranan insan ve insan topluluklarına hak ettiği cezayı “doğal felaketler” ile verir!
DOĞA’nın kendine özgü YASALARI vardır. İnsanın öncelikli ve yaşamsal ihtiyacı “beslenmektir. Susuz ve besinsiz yaşamak olanaksızdır. Bu nedenle TOPRAK insan yaşamı için en büyük ihtiyaç ve en büyük nimettir. Toprağın üretkenliği ise, DOĞA’YA SAYGI ile ölçülür.
Dünyanın “Doğal dengesi” MEVSİMLER ile belirlenir. Mevsimlerin düzeni ise, “DOĞAYA SAYGI” ile sağlanabilir. İnsanlık tarihi göstermiştir ki; farklı inançlarda da olsa, insan toplulukları doğaya saygı ölçüleri ve dini inançları ile birbirine yakın değerleri taşıyorlardı.
Yaradan’ın insana en büyük bağışı “TOPRAK” tır. Verimli tarım alanları, insanın en büyük ihtiyacı olan “BESLENME” ihtiyacının en önemli hazinesidir.
Bu bilince ulaşmış insanlık “ovalardan besleniyor, sağlam zeminli yüksek alanlarda yaşamlarını sürdürüyorlardı.
Sonra, ihtiraslarına engel olamayan insanların “insanın- insanı ve doğayı sömürme düzeni egemen olunca, verimli tarım alanları, ormanlar tüketildi; sanayinin tüm kiri pası toprağı, suyu ve havayı kirletmeye başladı, insanlık bugünkü felaketleri yaşamaya başladı.
İnsan topluluklarının samimi inançları ve “ihtiraslarına yenilmediği” “doğa ile birlikte yaşama” içgüdüsü ya da bilincinin olduğu dönemlerde, mevsimlerin önemi büyüktü.
İlkbahar “Nevruz” yani “Yenigün” Yaradan’ın evreni yarattığı ilk gün ve “doğanın uyandığı gün” olarak bilinir ve kutsanırdı. Toprağı işleme, üretme dönemiydi.
Bir de “HIDIRELLEZ” inancı vardı.
Hıdırellez, YAZ mevsiminin başlangıcıdır. 6 Mayıs’ta başlar, 8 Kasım’a kadar sürer. Hıdırellez, “Hızır ile İlyas’tan kaynaklanır.
İnanışa göre Hızır; ölümsüz insandır. Bastığı, oturduğu yerlerin yeşerdiğine, bolluk-bereket getirdiğine inanılır. Darda kalanların imdadına yetişir. “Hızır gibi yetiştin” deyimi bunu ifade eder.
Hazreti Hızır ise, İsrailoğulları’nın peygamberlerindendir. Hızır’ın ayrı düştüğü kardeşidir. Hızır ile İlyas, senede bir gün, 6 Mayıs’ta buluşurlar ve o gün doğayı canlandırır, insanlığa bereket verirler.
Hıdırellez günü, ev içi ve çevresi temizlenir, Hızır’ın bereket getirmesi için evin kapısı ve penceresi açık tutulur, kapıya gelen ve bir şeyler isteyen kişi boş çevrilmez..
Hıdırellez sabahı erken kalkmak, yeni ve temiz giysiler giymek gerekiyor. Özellikle de beyaz giysiler. Kurulan sofralarda her yiyeceğin de bir anlamı var; Sarmalar; sevilenleri sarıp sarmalamak, dolmalar; küplerin ve kapların dolması, tatlılar; ağız tadı ile yaşamak, süt ürünleri; ferah ve aydınlık bir gelecek, yeşil yiyecekler; tazelik, gençlik, sağlık umutlarını taşır.
Hıdırellez, insanın her zaman ihtiyaç duyduğu “UMUT” ve “MUTLULUK” beklentisidir. Ancak, insan bu umuduna uygun bir yaşam tarzı içinde olmalıdır. Yani, doğaya ve insan kardeşlerine ihanet etmemelidir!
Yaşıyor ve görüyoruz ki; mevsimler artık “eski mevsimler” değil. Çünkü, insanın ihtirasları “doğanın dengesini altüst etti.” Doğanın dengesi bozulunca “DOĞAL FELAKETLER” ard arda gelmeye başladı!
Örneğin; son olarak yaşamakta olduğumuz “Korona Virüs” felaketi gibi. Bakın, insanın eli biraz olsun doğadan elini çekince hava bile temizlenmeye başladı.
Öte yandan, bu koşullarda bile, yabancı şirketlerin en güzel doğal alanlarımızda “SİYANÜRLE ALTIN ARAMA” yamyamlığı engelsiz sürüyor!
Bu aymazlık sürerse, ne HIZIR gelir ne de İLYAS…
İnsanoğlu artık yaşadıklarından ders almalı ve doğaya ve insana ihanetten, maddi ve manevi sömürüden vazgeçmelidir…