Ana sayfa » Güncel » “ATATÜRK’ÜN VEFATININ NEDENİ ALKOL DEĞİL, KAHİRE’DE KAPTIĞI PARAZİTLERDİ..”

“ATATÜRK’ÜN VEFATININ NEDENİ ALKOL DEĞİL, KAHİRE’DE KAPTIĞI PARAZİTLERDİ..”

Yazar: Erdinç Şahin
0 yorum

KUZEYEGEHABER-Gazeteci yazar Uğur Dündar, Atatürk’ün ebediyete intikalinin yıldönümünde Prof.Dr. Gülendame Saygı’nın iddiasını anımsattı.

Saygı, gönderdiği yazısında; Atatürk’ün idrar yolları rahatsızlığına ve siroza sebep olan “Şistozoma” türü parazitleri, Osmanlı’nın Ortadoğu’daki sıcak topraklarında görev yaptığı sırada, büyük olasılıkla da Kahire’de kapmış olabileceğini yazmıştı. Dündar’ın “Atatürk’ün ölümüne Kahire’de kaptığı parazitler mi neden oldu?” başlıklı yazısı şöyle;

1998, Nisanının son günleri…

Osmanlı İmparatorluğu’nun bitişiyle Cumhuriyet’in kuruluşuna tanıklık eden, Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı’nı çökmekten, tarihi değer taşıyan 10 bin objeyi çürüyüp yok olmaktan kurtardığımız programın çekimlerini yapıyoruz.

(“Saray çöküşten, 10 bin obje de çürümekten kurtarıldı” diyerek çok net ve iddialı konuşuyorum. Zira Swiss Otel tarafından süzülen yağmur suları, bodrum katının bazı bölümlerinde adeta şelaleyi andırır hız ve yoğunlukta akıyordu.

Meclis Başkanı Hikmet Çetin’in izni, “Tarihe ihanetin ve sorumsuzca ihmalin tüyler ürpertici görüntüleriyle dopdolu bu Saray’da görev yapmaktan utanç duyuyorum” diyen Müdür Savaş Savcı’nın gayretleriyle gerçekleştirdiğimiz çekimler yayınlanınca, Türkiye ayağa kalktı.

Daha sonraki Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın döneminde, Saray’ın bodrumunda kir ve pas içinde bulduğumuz, hurdaya dönüşmüş 10 bin değerli obje, uzmanlarca tek tek elden geçirilip onarılarak eski görünüm ve işlevlerine kavuşturuldu. Kurtarılan bu eserler halen Saray’ın arka tarafına inşa edilen “Depo Müze”de teşhir ediliyor ve araştırmacılara açık tutuluyor…)

Çekimler sırasında Büyük Atatürk’ün son günlerini geçirdiği odaya da giriyoruz. Saray’a hakim olan ihmal edilmişlik burada da kendini gösteriyor. Çünkü nereye dokunsak, toz bulutu kalkıyor. Belli ki oda “10 Kasım’daki anma törenlerinden sonra kilitlenmiş ve bir daha da kimse girmemiş.

Yatağın yan tarafındaki camlı dolapta, hastalığında kullandığı ilaçlar ve tıbbi malzemeler duruyor. Karnından su alınmasını sağlayan kocaman enjektörler ve o dönemde henüz ilaç sanayi kurulmadığından, Fransa’da üretilmiş, bitkisel kökenli karaciğer koruyucu şurup ve damlalar… Kimi yarıya kadar boşalmış, kimiyse hiç açılmamış. Onlara bakarken içimi öylesine derin bir hüzün kaplıyor ki, sözcüklerle anlatamam…

★★★

Yıllar sonra değerli bir bilim insanından aldığım mektubu okurken, o anları tekrar yaşamaktan kendimi alamıyorum.

Hayatını bilime adamış, parazitoloji ve mikrobiyoloji alanında makaleler, kitaplar yazmış, ayrıca katıksız bir Atatürkçü olan Prof.Dr. Gülendame Saygı gönderdiği yazısında; Atatürk’ün idrar yolları rahatsızlığına ve siroza sebep olan “Şistozoma” türü parazitleri, Osmanlı’nın Ortadoğu’daki sıcak topraklarında görev yaptığı sırada, büyük olasılıkla da Kahire’de kapmış olabileceğini düşünüyor.

Onun kimi zaman at sırtında, hatta bazen yaya olarak yaptığı uzun yolculukların birinde, örneğin Kahire’ye giderken yıkandığı sudan, o coğrafyada çok yaygın olan parazitlerin bulaşmış olduğuna inanıyor.

Ve çok önemli bir iddiada bulunup “Sirozunun nedeni alkol değil, işte bu parazitlerdi” diyor. Ulaştığı bulguları da yayınladığını, ancak bunların geniş toplum yığınlarına ulaşamadığını belirtiyor.

★★★

Bilindiği gibi Atatürk, siroza yakalanmadan önce idrar yolları tedavisi görmüş, hatta Avrupa’ya bile gitmişti.

Hoca, o dönemde Batılı doktorların, daha çok Kahire ve çevresinde görülen parazitlerden kaynaklanan hastalıklara teşhis koyabilecek bir bilgi ve pratiğe sahip bulunmadığını, bu nedenle Atatürk’ün hastalık nedeninin atlanmış olabileceğini söylüyor.

★★★

Prof. Saygı, araştırmalarını ilerletip çok sayıda belgeyi okudukça, Atatürk’ün sirozunun teşhis ve tedavisinde dehşet verici ihmaller olduğunu da görüyor.

Örneğin karaciğerinde hastalık belirtileri ortaya çıktığında kendisini tedavi eden hekimlerin yaklaşık 6 ay süreyle karın bölgesini elle muayene ederek, karaciğerde büyüme olup olmadığını kontrol etmediklerini öğreniyor. Bunun “Atatürk’ten çekinme” olarak izah edilemeyeceğinin altını çiziyor.

Alman doktorların Atatürk’ün alkol sirozu olamayacağını açıklamalarının bile, tedavi ekibine “Acaba sirozun nedeni karaciğere yerleşen Şistozoma Mansoni türü parazitler olabilir mi” sorusunu düşündürmediğini üzülerek fark ediyor.

(İstiklâl Marşımızın büyük şairi Mehmet Akif Ersoy da, hiç alkol kullanmamasına rağmen Kahire’de siroza yakalanmıştı. Gülendame Hoca ‘Eğer ömrüm kaldıysa Allah benden alıp Mustafa Kemal’e versin’ diyen dindar Akif’e de hastalığın, büyük ihtimalle parazitlerden geçmiş olabileceğini söylüyor.)

★★★

Değerli bilim insanına göre; “Atatürk alkolden öldü” diyenler ya çok yanılıyor veya kasten böyle konuşuyorlar!.. Böylece kocaman bir yalana alet oluyorlar!..

Oysa onun tüm sağlık sorunlarının altında, vatan topraklarını savunurken içinde yaşadığı kötü koşulların yattığını ve genç yaşta ölümünün de, o berbat ortamlarda kaptığı hastalıklardan kaynaklandığını öne sürüyor.

Yani canını vatanına siper ettiğine yürekten inanıyor…

★★★

Vatanı ve Cumhuriyet’i emanet ettiği, her şeylerini “Ata”larına borçlu olduklarını bilen evlatları da onu sadece 10 Kasımlarda değil, tüm yaşamları boyunca sevgi, saygı, minnet ve rahmetle anıyor…

Kaynak-Gerçek Gündem

İlginizi Çekebilecek Yazılar

Yorum Yap

* Bu formu kullanarak, verilerinizin bu web sitesi tarafından saklanmasını ve işlenmesini kabul etmiş olursunuz.

© 2015 – 2024 | Kuzeyegehaber.com