İnsan, doğduğu andan itibaren, öncelikle anne ve babasının sevgi ve şefkatine muhtaçtır. Karnını doyurması, ruhsal ve bedensel sağlığının korunması anne ve babanın temel görevidir.
İnsan, ailesinin emek ve katkılarıyla büyür, olanakları ölçüsünde eğitim görür, bir meslek sahibi olur, sonra o da bir aile kurar ve yaşam mücadelesi verir. Bu arada anne babası yaşlanmaktadır. Sağlık sorunları başlar. Yaşlanan anne babanın en etken ilacı, emekle büyüttükleri evlatlarından “saygı, sevgi ve ilgi” görebilmektir.
Geleneksel kültürümüzde, anne babaya, yaşlılara ilgi ve saygı egemendir. Ancak, geleneksel kültürümüzde de değişimler yaşanmaktadır. Örneğin; geleneksel kültürümüzde üç kuşak bir arada yaşamak yani “büyük aile” yaygındı. Anne-baba, büyükanne, büyükbaba ve torunlar bir arada yaşar, aynı sofrada yemek yer, aynı sosyal yaşamı paylaşırdı.
Bizim aile bunun bir örneğiydi. Kederimiz, mutluluğumuz ortaktı. Büyükbabamızın masallarıyla uykuya dalardık. Günlük harçlığımızı o verirdi. Annemle yengem iki kardeş gibiydiler. Babaannem felç geçirmişti, annem ve yengem uzun yıllar bir bebek gibi baktılar. “Amca çocuğu” değil, kardeştik.
Sonra bizler büyüdük, aileler kurduk ve “çekirdek aile” düzenine geçtik. Anne-babamıza ve büyükbabamıza karşı sevgi ve saygımızda hiçbir şey değişmedi. Biraz hasretlik dışında… Çocuklarımız yetişti, evlenip yuva kurdular. Onlar da ayrı ayrı evlerde yaşıyorlar.
Anne-baba olarak onların sağlık ve mutluluk içinde, kimseye muhtaç olmadan yaşamalarından başka beklentimiz yok. Onlar da saygıda kusur etmiyorlar.
Galiba, şu gelip geçici dünyada bir insan için en büyük mutluluk bu olmalı… Ya toplum içinde yaşlılarımızın mutluluğu? “Türkiye’de Yaşlılık Tahayyülleri ve Pratikleri Araştırması” sonuçları ilginç; · Türkiye’de yaşlıların refah düzeyi düşük ve yüzde 17’si yoksul. · Haneye giren toplam aylık gelir 2 bin TL’nin altında. · 10 yıl önceye göre 65 yaş üstü maddi durumu hızla kötüleşiyor. · 65 yaş üstünde giyim alışverişi “yok” ölçüsünde. · Emekli olanların yüzde 71’i çalışmayı tümüyle bırakıyor.
Çünkü, iş olanağı bulamıyorlar. · Doğal olarak sağlık sorunları artıyor. · 65 yaş üstünün en büyük sorunu “YALNIZLIK.” Yaşlı insanların sokağa çıkmaları bile istenmiyor! · Toplumsal yaşamda yaşlıya bakış açısı “olumsuz!” Örneğin; 65 yaş üstü insanların kent içi ulaşımda “ücretsiz seyahat” olanağına büyük tepkiler var! Şoförlerin, hor bakışları ve hoyratça sözleri yaşlıları derinden etkiliyor!
Yaşlı insanlarımızın büyük bir kesimi ilgisizlik, hoyratlık ve yalnızlık nedenleriyle “ölsem de bu çileden kurtulsam” duygularına neden oluyor. Yaşlı insanların, öncelikle çocuklarının sıcak ilgi ve sevgilerine ihtiyacı var. Öte yandan, belediyelerimize ve merkezi yönetime de görevler düşüyor; Belediyeler, yaşlıların bir araya gelecekleri, sohbet edecekleri, gazete okuyabilecekleri “Yaşlılar Evi” gibi mekanlara ihtiyacı var.
Yaşlı insan, “deneyim hazinesidir.” Yaşlı insanların mesleki ve toplumsal yaşam deneyimlerinden yararlanmak gerekir. Belediyeler, “siyasi hesaplarla değil” gerçekten yaşlı insanlara onurlu bir yaşam olanağı sağlamak için bir şeyler yapmalıdır. Örneğin; ücretsiz seyahat olanağının kısmen de olsa zarara uğrattığı halk otobüsü sahiplerine “araca binen yaşlı başına ücret” belirlemeleri ile bu sorun çözülebilir.
Bir de çocuklarımıza ve gençlerimize toplumsal yaşamda yaşlılara saygı eğitimi verilmeli! Kimi insan çok genç yaşta hayata veda ediyor. Yaşlanabilmek insan için bir “ödül” olmalı. Çile değil! Bir gün her insan yaşlanacak. Yaşlılarımızı anlamalı ve saygılı olmalıyız…