Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, madde 56; diyor! “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek DEVLETİN ve VATANDAŞLARIN ödevidir”
Şimdi, her vatandaş aklı ve vicdanı ile düşünmeli; Sağlıklı ve dengeli bir çevrede mi yaşıyoruz? DEVLET, “çevreyi koruma görevini” yapıyor mu? VATANDAŞ bu görevini yapıyor mu? Yaşadığımız mahallelere, kentlere, piknik alanlarına, deniz kenarlarına ve özellikle kentler arası yol kenarlarına bakalım!
Çevreyi atıklarımızla kirletiyoruz! Ormanlık alanlarda bırakılan atıklar ve cam şişelerle orman yangınlarına çanak tutuyoruz! Siyasi iktidar, çıkardığı “Maden Yasası” ile, en güzel orman alanlarımızın talanına, insanlık dışı kirletilmesine yol açıyor.
Ülkemizin dört bir yanında, vatandaşlar doğal yaşam alanlarının kirletilmemesi için mücadele veriyor.
Ama siyasi iktidarın umurunda değil! Hiçbir “siyasi hesabı” olmayan, sadece ekip biçtikleri bereketli alanları, ormanları korumak ve temiz bir çevrede yaşamak isteyen vatandaşın üzerine jandarma ve polisle müdahale ediliyor.
ÇED toplantılarında sesini yükselten çevre duyarlı insanlar tehdit ediliyor hatta öldürülüyor! Siyasi iktidar, “çevreyi korumak” amacıyla, plastik poşetin kullanımını engellemek üzere, bundan böyle “poşetlerin 25 kuruş bedelle” satılmasına karar verdi! Bir ölçüde plastik poşet kullanımı azalmış olabilir.
İyi de, yaşadığımız her alanda; yol kenarlarında, ormanlık alanlarda, deniz kıyılarında gelişigüzel atılan “pet şişeler” ne olacak? Kentlerde “geri dönüşüm atık toplama” kutuları yapıldı.
Ama “çevre bilincinden yoksun kimileri” o kutulara çöplerini de boşaltıyor! ÇEVRE BİLİNCİ, önce ailelerde sonra da okullarda kazanılır.
Bu bilinçten yoksun insanların büyük çoğunluk olduğu bir ülkede temiz bir çevrede yaşamak mümkün mü? Dini inancımızın rehberi Kur’an’da, bir çok ayette “Ruhta ve bedende temizlik” emrediyor Yaradan. Yeri geldiğinde, papağan gibi “Temizlik imandan gelir” diyoruz ama, imanımızı kanıtlayamıyoruz!
Öte yandan; Poşetleri yasaklıyor ama “filtresiz santrallara engel olamıyoruz!” Aslında, 2017 yılından itibaren “baca gazı arıtma tesisi” olmayan santrallerin çalışması yasak!
Ancak, “özelleştirilen” santrallere 36 ay daha (üç yıl) çevre yükümlülüğünden muafiyet sağlayan yasa, Meclis tatile girmeden, “parmak çoğunluğu” ile kabul edildi!
Halkı ve çevreyi zehirlemek için “halkın meclisi” yasa çıkarıyor! Bu, Anayasa’ya aykırılık, insana ve çevreye ihanet değil mi? Kentlerde, yoksul ve işsiz insanlar “geri dönüşümü” olan atıkları topluyorlar.
Bu insanlara saygı duymalı, hatta bu insanları “sigortalı” yapmalı. İstatistik verilerine göre yaklaşık 500 bin insan bu alanda çalışıyor.
Geri dönüşüm sağlayan 20 fabrikanın olduğu belirtiliyor. Ancak, şimdi de kimi uyanıklar kolay para kazansın diye “İTHAL ÇÖP” ile ülkemizi yeni bir kirliliğin içine sokuyorlar!
Gelişmiş ülkelerde, ileri teknoloji ile çöplerin yüzde 65’i geri dönüşümle ekonomiye kazandırılıyor. Buna rağmen, özellikle Avrupalı ülkeler ülkemizi “Çöp Toplama Alanı” olarak görüyorlar!
2016’da 4 bin ton olan çöp ithalatı, 2019’da “Mayıs ayı itibariyle” 48 bin 476 tona ulaşmış! Üstelik, gümrük denetimleri doğru dürüst yapılamayan ve “SAHTE BEYANLA” yurda sokulan çöplerin içinden yoğun miktarda geri dönüştürülmesi olanaksız çöpler çıkmış!
Bu ülke bu kadar başıboş ve sahipsiz mi? Biz, 21. Yüzyılda bu pisliği kabullenebilir miyiz? Gelin, hep birlikte bu utançtan kurtulalım!..