Bilinen bir öyküdür;
Köyün birinde bir imam, cemaate vaaz veriyor. Cemaat içinde ise
Kur’an’ı Kerim’i hatmetmiş, mealini de çok iyi bilen genç bir kişi; “hocam
yanlışınız var, o öyle değil, şöyle” deyince, hoca kükrer; “Ben size hep
söylemiyor muyum, şeytan işte bazen böyle kılıklara bürünür, Müslüman
ümmetine fesat sokmaya çalışır” der demez cemaat genç adamı
döverek camiden atar, köyden de kovar.
Genç adam kafa göz kanlar içinde paralanmış giysileriyle bir başka köye
sığınır. Orada güngörmüş, dini bilgileri tartışmasız bir ulema ile tanışır.
Yaşadığı olayı anlatır ve “ben yanlış mıyım efendim?” deyince ulema;
der ve bir süre genç adamı eğitir.
“Evladım, sen yanlış değilsin ama ilm-i siyaseti bilmiyorsun”
Genç adam, kıyafet değiştirir, sakal bırakır ve köyüne döner. Bir Cuma
günü camiye gider. Aynı hoca vaaz vermektedir. Genç adam bir ara
ayağa kalkar ve cemaate seslenir; “Ey cemaat; ben yüzlerce imam-hatip dinledim, bu hoca kadar derin ve yücesini görmedim. Bu yüce
kişinin sakalının bir kılı bile insanı cennete götürür.”
Cemaat, hocanın sakalından bir parça koparmak üzere eyleme geçince
hocaefendi perişan hale gelir ve köyden kaçar!
“Kıssadan hisse” derler!
Uluslar arası siyasette, “Uluslararası siyaset kuralları” vardır.
Bir ülkeyi uluslar arası siyasi ilişkilerde temsil edecek olan Büyükelçiler,
Konsoloslar ve diğer “diplomatik temsilciler” ciddi bir “Uluslararası
Siyaset” eğitiminden geçerler.
En az birkaç yabancı dili kusursuz konuşabilecek ve temsilci oldukları
ülkeleri çok yönlü tanıyacak ölçüde ciddi bir eğitim süreci yaşarlar.
Uluslararası Siyaset de her işte olduğu gibi tarafından
yürütülür.
“işin uzmanları”
Osmanlı Padişahları bile, “Lala” denilen öğretmenlerinden uluslar arası
siyaset kurallarını öğrenirler.
Peki, uluslar arası siyasetin temel kuralları nelerdir?
Karşılıklı “nezaket ve saygı” esastır. Bağıra çağıra, kabadayı edasıyla
siyaset yapılmaz! Uluslar arası siyaset uzmanları alçak ses tonuyla
konuşurlar!
Uluslar arası ilişkiler, “ULUSAL ÇIKARLAR” için yapılır. İç siyasette çıkar
sağlamak için yapılmaz.
Uluslar arası siyaset “ULUSAL GÜÇ” ile doğru orantılıdır!
Ulusal gücün zayıfsa, istediğin kadar bağır, çağır, yenik düşersin! “Ulusal
Güç” nedir?
Ülkenin ekonomik, bilimsel, teknik, askeri ve ulusal moral gücüdür.
Ulusal gücün zayıfsa;
NATO Genel Sekreteri seçiminde öne sürdüğün koşulları kimse ciddiye
almaz! “Obama’nın başarısı için evet dedik” diye savunursun! (Abdullah
Gül)
“Terörist” ilan ettiğin kişileri “höt” dendiğinde salıverirsin!
Ya da; eski İngiltere Başbakanının bir mektubu ile İngiliz içki firmasının
vergi borçlarını silersin!
Evinize bir marangoz çağırsanız, işinin ehli olmasını istersiniz. İşinin ehli
değilse hem yaptırdığınız iş eksik ya da yanlış olur hem de ekonomik
zarara uğrarsınız.
Hayatın her alanında, “İŞİN EHLİ” insanlarla iş yapmanın önemi vardır.
İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’an’ı Kerim’de Yüce Yaradan “İşi ehline verin”
diyor! Ama; dinden ve kirli siyasetten beslenen kimileri işin ehlini
aramıyor, hatta küçümsüyor!
Yaptıkları yanlışın ve ekonomik yıkımın bedelini ise haksız yere
vatandaş ödüyor! Örneğin; SURİYE siyasetimiz!..
ABD ve İsrail emperyalizminin çıkarları uğruna maddi-manevi bir yıkım
yaşadık ve hala yaşıyoruz!
Uluslar arası siyasette itibarımız yerlerde sürünüyor!
“MONŞERLER” diye sözde aşağılamaya çalışılan “Uluslar arası Siyaset
uzmanlarını” yok saymanın, iç siyasette pirim kazanmaya yönelik
tavırların ağır bedelini ödüyoruz!
Uluslar arası siyasette ülkemizin çıkarlarına yönelik ilk adımı, ülkemizin
kurcusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk açıklamış; “YURTTA
BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ..”