Her şey “24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Önlemleri Paketi” ile başladı. Türkiye’yi “küresel ekonomik ve siyasal düzene uydurmak” istediler! Bu paketin siyasal patronu Süleyman Demirel, teknik patronu ise Turgut Özal’dı!
O günün koşullarında, ülkemizde ciddi bir “toplumsal bilinç ve muhalefet” vardı.
Kolay değildi emeğin haklarına tırpan vurmak!
Kolay değildi “Kamu üretim tesisleri” olan KİT’leri yerli ve yabancı şirketlere yok pahasına satmak!
“Toplum mühendisliği” işi kolaylaştırdı!
Faili belirsiz cinayetler ve toplumsal kaos sonucu “12 Eylül 1980 Faşizmi” ülkenin ve halkın üzerine çullandı! “KORKU DÜZENİ” egemen oldu.
Cunta hükümetinin “Ekonomiden sorumlu Başbakan yardımcısı Turgut Özal oldu!
Toplum iyice sindirildi, ülkenin en değerli bilim, sanat ve emek liderleri, en nitelikli öğretmenleri, toplumsal liderleri ve önceki dönem siyasetçileri işkenceler gördüler, tutsak edildiler.
Siyasal alan temizlenmişti!
Egemen düzen, Turgut Özal’ı parlattı ve Başbakan yaptı.
Sonra, adım adım KİT’lerin “özelleştirme” adı altında yağmalanmasına geldi. Kimileri tam aksini söylese de, bir TV programında Özal; “Köprüyü de satarım” sözüyle neler yapacağının ilk işaretlerini verdi!
Oysa, tüm ulusun ortak varlığı olan KİT’ler, hem üretim, hem istihdam hem de kültürel işlevleri olan kurumlardı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde yoktan var edilen tesisler özelleştirilince çok değerli arazileri yeni ve büyük zenginliklerin kaynağı oldu!
Örneğin SEKA; her çeşit kağıt üretiyordu. Yalnızca İzmit’te değil, Dalaman, Çaycuma, Balıkesir, Giresun, Kastamonu, gibi il ve ilçelerde de üretim yapıyordu.
Yalnızca üretim ve istihdam mı?
SEKA, kültürel ve sportif etkinliklerin de kaynağıydı.
İzmit Musiki Derneği, 1947’de SEKA mensuplarınca kuruldu. Türkiye’nin en başarılı atletleri, güreşçileri, futbolcuları, basketbol sporcuları ve müzisyenleri SEKA’dan çıktı. İzmit’te ilk ve en güzel kapalı sinemayı SEKA sayesinde gördük.
Şimdi, yabancı ülkelerden kağıt ithal ediyoruz! Hem de ateş pahasına!..
KİT’ler satılınca, İŞSİZLİK sorunu büyüdü. Ülke ekonomisi “DIŞ BORÇ TUZAĞINA” düşürüldü!
“Borç alan zaman gelir emir de alır!” sözünü yabana atmayın!
Bu ülkede, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan şeker fabrikaları yok pahasına satıldı, şeker pancarı üreticileri fabrika kapılarında sefil edildi. Şimdi büyük bir kısmı artık pancar ekmiyor!
Ama ABD’li bir fabrikada, ABD’den ithal edilen “GDO’lu mısırdan” tatlandırıcı üretiliyor ve tatlandırıcı piyasası yavaş yavaş eline geçiyor!
Siyasi iktidarlar, büyük ölçüde “ÜRETİM EKONOMİSİ” yerine “RANT EKONOMİSİ” tercihinde oldukları için, bugün tarımda, sanayide ve teknolojik gelişmede sürekli geriliyoruz.
Ne yazık ki, en büyük yağma düzenini 2000’li yıllarda yaşadık ve halen yaşıyoruz!
Gelecek yazımızda bu dönemdeki yağma düzenini işleyeceğiz…