Dünyada ve ülkemizde, dünden bugüne düzenlenen kumpaslar ve kitlesel cinayetlerle sonuçlanan kirli oyunlarda binlerce, on binlerce insan yaşamlarını yitirdiler.
Dünyada ve ülkemizde “TERÖR” haksız yere bir çok insanın canını alırken, bu kanlı tezgahtan beslenen alçaklar var!
İşte bu nedenle diyoruz ki; “Terör ve savaşlar kanlı birer ticarettir!”
Ne yazık ki, bu kanlı ticaret tezgahında “PİYON” olan eli kanlı katiller de “KURBAN” olan mazlumlar da bu gerçeği göremiyorlar!
Birinci yüzyıldan itibaren ortaya çıkan “VAHŞİ KAPİTALİZM” ve “SÖMÜRGECİLİK” dünyayı kana buladı.
Tarih, “yaşananlardan ders almak” için en doğru rehberdir. Ne yazık ki, her toplum tarihi kendi bilinci ve çıkarlarına göre okuyor!
Birinci Dünya Savaşı da İkinci Dünya Savaşı da, sömürgecilik ve köle emeği ile güçlenen ülkeler arasındaki “paylaşım savaşlarıydı.”
Sözde, ikinci savaş sonrası “DÜNYA BARIŞI” için bir takım önlemler alındı! Birleşmiş Milletler kuruldu, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” yayımlandı. Ancak, egemen devletler sömürüyü sürdürecek yeni organizasyonlar kurdular! İMF-Uluslar arası Para Fonu, DB-Dünya Bankası, DTÖ-Dünya Ticaret Örgütü sömürü düzeninin yeni maymuncukları oldular!
Geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkelere faizle borç para verdiler, ürünlerini satarak o ülkeleri “borç ve faiz tuzağına” çektiler!
Yetmedi, “Lokal savaşlar” ve “terör” ile terbiye ettiler! Ülkelerin iç işlerine müdahale ettiler! Ülkelerde çeşitli kitlesel olaylar düzenlediler!
Bu ahlaksız siyaseti sürdürebilmek için din-mezhep ve etnik köken farklılıklarını birer silah gibi kullandılar!
Ülkemiz, 1970’li yılların ortalarına kadar, tarımda kendi kendisine yeten, kamusal üretim kaynakları olan KİT’lerle hem istihdam yaratan hem üreten hem de sınıflar arası gelir ve yaşam düzeyi arasında uçurumlar olmayan bir ülke idi.
Kağıdımızı, kumaşımızı, şekerimizi, tütünümüzü kendimiz üretiyorduk!
1970’li yılların başında başlayan öğrenci ve emekçi eylemleri, “toplumsal uyanış” iç ve dış egemenleri rahatsız etti! Bu ülkenin yurtsever gençlerini birbirine kırdırdılar!
1977 yılındaki 1 Mayıs olayları kitlesel cinayetlerin ilk büyük örneği oldu. Yaşamını yitiren 34 kişinin failleri meçhul kaldı.
1978 ve 1979’da olaylar tırmandırıldı. 1979 Kasım ayına kadar 995 kişi, bu tarihten 11 Eylül 1980’e kadar da 3 bin 729 insanımız hayatını kaybetti.
Bu olaylar sürerken, Demirel’in Başbakan, Turgut Özal’ın Başbakanlık Müsteşarı olduğu dönemde, “24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Önlemleri Paketi” yayımlandı. Ancak, bu paketin “Demokratik bir Türkiye” koşullarında gerçekleşmesi mümkün değildi! 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi bu nedenle yapıldı!
Askeri darbe döneminde Bülent Ulusu hükümetinde “Başbakan Yardımcısı” olan Turgut Özal, sözde bir “demokrasi havarisi” gibi öne çıkarıldı ve partisi ANAP tek başına iktidar oldu.
Bu dönemde, tüm ulusun ortak varlıkları olan KİT’ler, Cumhuriyet’i kuran kadronun yoktan var ettiği Sümerbank, SEKA başta olmak üzere istihdam ve üretim kaynakları ard arda “Özelleştirme” adı altında yerli ve yabancı sermaye gruplarına yok pahasına satıldı.
Tarım, bilinçli bir süreçle baltalandı. Yabancı tohum, yabancı ilaç ve pahalı akaryakıt yükü altında bırakıldı.
Ulaşım, dünya egemenlerinin çıkarları doğrultusunda karayolu taşımacılığına yönlendirildi. Demiryolları ve denizyolları işletmeciliği güdük kaldı.
Üniversiteler siyasal iktidarın egemenliği altına sokuldu, “bilim ve teknoloji” alanında dünyanın en geri ülkelerinden biri haline geldik!
Ülkemiz, “mezhep ve etnik köken” kavgalarının içine sürüklendi. Hiçbir üretim amacı olmayan “dinci cemaat ve vakıflar” siyasetin aktörleri haline geldi!
1993 Sivas Katliamı, Türk Ordusu ve aydınlarına yönelik “kumpas davaları” böyle ortaya çıktı.
Uluslar arası siyasette, emperyalist güçlerin maşası olduk, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini unuttuk!
Bugünlere böyle geldik, getirildik…
Artık YETER!
Şimdi UYANMA ve yeniden aslımıza dönme zamanıdır…